İbn-i Kirmani Şafi mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 762 (m. 1361) yılının Receb ayında Bağdat’ta doğmuştur. İsmi Yahya bin Muhammed, meşhur olduğu isim İbn-i Kirmani, lakabı ise Takıyyuddin olarak anılmaktadır. Bu değerli zat, Kirman beldesinde ve Ashabı Kiramdan Hazreti Said bin Zeyd hazretlerinin soyundandır. Bu yüzden Saidi ve Kirmani olarak anılmaktadır. Kendisi başka âlimler ve babasından ilim öğrenmiş, tıp, hadis, tıp, edebiyat ve tarih konusunda yüksek derece bir âlim olarak yetişmiştir. Hatta öyle ki Mensuri hastanesinde başhekim olarak atanmıştır. Vefat etmesinin sebebi olan veba hastalığından dolayı Kahire’de 833 (m. 1430) yılında bu dünyadan göç etmiştir.
İbn-i Kirmani Biyografisi
Bu değerli fıkıh âlimi Bağdat’ta doğmuş ve burada büyümüştür. Çok erken yaşlarda Kur’ân-ı kerimi ezberlemeyi başararak kırâat ilminde birçok eseri babası ise Hanif’i mezhebi âlimlerinden öğrenmiştir. Babasının öğrencileri olan Celâleddîn Es’ad bin Muhammed’den öğrenmiştir. Ayrıca kendisinden Kuran’ın büyük bir bölümünün irabını okumuş icazet almıştır. Ders aldığı âlim ve eserlerden bazıları İbn-i Hâcib’in Kâfiye ve Şâfiiyye, eserleri, Şâtıbiyye, Fıkıhta alanında değerli eser Hâvi’nin tamamı ve Tasrif-ül-İzzi sayılabilir.
Babasından mantık, sarf nahiv, fıkıh, kelam ve edebiyat gibi ilimlerle ilgili bulunan önemli eserleri şerhleri ile beraber okumuştur. Ayrıca on yıl zarfında, babasının Bağdat’taki medreselerde verdiği dersleri takip etmiş, el-Kevakibüd-derâri’nin tamamını yanında Şâfi fıkhı ve usulü üzerine bulunan farklı eserleri kendisinden dinlemiştir. O dönemin ünlü âlimlerinden lugat, hüsn-i hat, hadis, edebiyat, felsefe, belâgat, kelam, mantık, astronomi, âdâbül-bahs, vaaz ve tasavvuf dersleri almıştır. Babasının yaşadığı sürece hiç yanından ayrılmamış ve elli civarı ilim merkezini beraber dolaşmıştır.
Bağdat’ın Timur tarafından kuşatılmasının ardından babasıyla beraber Dımaşk’a göç ederek yerleştiği yönünde rivayetler bulunmaktadır. Fakat tarih sıralamasına bakıldığında Timur’un Bağdatı fethi 795, babasının ölümü 786 yılında olduğu düşünüldüğünde bu göç tarihi çok daha erken zamanda olması gerekmektedir. İbn-i Kirmani 800 yılından önce kardeşi olan Abdülhamit ile birlikte Kahire’ye gitmiş ve giderken de babasına dair Buhari şerhini de yanlarında götürmüş, bu sayede Dımaşk ve Kahire’de ün kazanmıştır.
İbn-i Kirmani çok uzun süre, Sirâcüddin el-Bulkini’ye öğrencilik yapmış, fetvalarını yazmış ve kendisinden fetva ve tedris icâzeti almıştır. İbnü’l-Mülakkın’dan ve Irâki’den hadis öğrenmiş el Elfiyye’sini dinlemiştir. Kahire’de ilim eğitimini tamamlayan bu değerli zat, Kahire’de ilim öğrenimini tamamladıktan sonra Dımaşk’a dönmüş ve orada Dımaşk valisi Şeyh El Mahmudi ile tanışmıştır. Kendisinin hem imamı ve sırdaşı olarak kendisi ile birlikte seyahatlerde bulunmuştur. Dımaşk’ta ikamet ettiği süre zarfında, Tâceddin b. Berdis’ten Ṣaḥîḥ-i Müslim’i okumuştur.
802 yılında (1399-1400) Şeyh el Mahmudi’nin Trablus valiliğine tayin edilmesiyle beraber Yahya bin Muhammed’de onunla birlikte Trablus’a gitmiştir. Darüladlede fetva verme vazifesi üstlenmiş ve Şeyh el Mahmudi’nin Kahire’ye dönmesiyle birlikte, o da Kahire’ye yerleşmiştir. 815 yılında Mahmudi’nin, sultan olmasıyla birlikte Bimaristânul Mansuri’nin nâzırı olarak görev almıştır. İbn-i Kirmani’nin bu görevi Sultanın vefatına kadar yani 824 yılına kadar sürdürmüştür. Bu tarihten sonra ise eğitim, öğretim ve telif ile ilgili meşgul olmuş göz ve kulak yetilerinin azalması ile vefatından bir yıl önce bu derslerine son vermek durumunda kalmıştır.
İbn-i Kirmani ömrünün son yıllarında kendisinden genç bir hanımla evliliğinden 831 yılında Yusuf isimli bir oğlu olmuştur. Oğluna Sehâvî yani arkadaşım diyen İbn-i Kirmani; oğlunun faziletli, iyi yetişmiş bir insan olduğunu görmek için Ḳaṣidetü’l-bürde’nin altmış kadar tahmisini derlediği bilinmektedir. Kahire’de 833 yılında Cemâziyelâhir ayının 8’inde (4 Mart 1430) Kahire’de veba hastalığından vefat etmiştir.
İbn-i Kirmani Eserleri
İbn-i Kirmani eserlerinden bazıları şunlardır:
- Mecmaʿu’l-baḥreyn ve cevahirü’l-ḥabreyn
- Muḫtaṣaru Târîḫi Mekketi’l-müşerrefe: