İbrahim Bin Hüseyn Sarraf Tennuri, Anadolu bölgesinde doğan ve yetişen bilinen büyük evliyalardandır. Tennuri lakabı adına sonradan eklenmiş ve bu isimle ün yapmıştır. Sivaslı olduğu kayıtlarda yer alır, ancak doğum tarihi net olarak bilinmiyor. Ölüm tarihiyle alakalı ise, 1482 yılında Kayseri’de öldüğü yer alır. Günümüzde de kabri halen Kayseri kentinde yer alır. İlim irfan bilgisini ise Konya’da Molla Sarı Yakub’dan öğrenmiş ve ardından onunla beraber Kayseri’ye gitmiştir. Hundi Hatun Medresesi’nde görev yapan Molla Sarı’nın ölümünden sonra ise; İbrahim Bin Hüseyn onun yerine müderris olmuştur. Şafii mezhebinden olan Hüseyn; medresenin koşulları nedeniyle Hanefi mezhebine geçmesi gerekmesinden dolayı, medreseden ayrılmıştır.
Medreseden ayrıldıktan sonra ise, kendi haline çekilerek ibadetle meşgul olduğu ifade edilir. İlerleyen dönemlerde ise zamanla, Allah sevgisiyle içinin yandığı belirtilir. Güzel bir sesle okunan Kuranı Kerim’i duysa dahi ağlamaya başladığı söylenir. İlahi cezbenin tesiriyle de, tasavvufa yönelme isteğinin arttığı ve Erdebil sufilerine ulaşmayı da çok istediği de ifade edilir. Bu esnada ise İbrahim Bin Hüseyn Sarraf Tennuri, Akşemseddin efendinin ününü duymuş ve onun öğrencisi olarak, ona hizmet etmeye karar vermiştir.
İbrahim Bin Hüseyn Sarraf Tennuri ve Akşemseddin Efendi
İbrahim Bin Hüseyn Sarraf Tennuri, Beypazarı’nda bulunan Akşemseddin hazretlerinin yanına gitmiş ve hocanın Göynük’e gittiğini öğrenmiştir. Bunun üzerine o da oraya gider. Onun talebesi olmak için; onun topluluğa verdiği vaaz ve nasihatları dinler, ardından onunla baş başa kalınca da onunla tanışır ve ruhi derdinden dem vurur. Akşemseddin efendi, ona; Allahü teala’dan ne hediye getirdiğini sorar ve İbrahim Bin Hüseyn ise kara bir yüzle geldiğini ifade eder. Bunu n üzerine, ona halvette kalmasını emretmiştir. Ardından burada olgunluk ve üstünlük nimetleriyle gönlünü doyurur. O gece ibadet ederek uyuduğunu ve rüyasında, dört yüz hal gördüğünü belirtilir.
Daha önce hangi duayı dahi unuttuğunu fakat şimdi; sabah uyandığında rüyasının hepsini birebir hatırlamasını ise, Akşemseddin efendinin bereketine yormuştur. Diğer öğrencilerin, gece boyunca ibadet ettiğini ve yemek-içmek gibi dünyevi yapmadıklarını ifade etmiştir. Fakat ona her çeşit yemek getirildiğini ve manevi sofrası kadar, dünyevi sofra açısından da doyurulduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine, oradaki aç ve susuz şekilde uykusuzluk çekenlerin yanında; kendindeki hayvanlık yanının ağır bastığını anladığını ve bu makama yakışmayan şeyleri o anda bırakmaya karar verdiğini de belirtmiştir. O gece yemeden sadece ibadetle meşgul olmuştur. Ama o gece önceki gün gördüğü hiçbir şeyi görmemiştir. Bunu Akşemseddin efendi anlamış ve ona; kendi başına iş yapmanın, dervişin işi olmadığını ifade etmiştir. Ona, şeytanın vesvesine uyduğunu ve kendi başına hareket ettiğini söyler. Terbiye edici hocasının ise, ondan onun halini daha iyi anlayacağını belirtmiştir.
- İbrahim Bin Hüseyn Sarraf Tennuri, halvete girdiğinin 87. Gecesini ise şöyle anlatır; Berat gecesinde, içinden biberli bir pilav yemek geçtiğini söyler. Akşam ise Akşemseddin hazretlerinin, onu yanına davet ettiğini ve istediği pilavı ona ikram ettiğini söyler. Ayrıca ona, yanında ben yokmuşum gibi ye ve utanma demiştir. O da pilavı yediğini ve daha sonra, Şeyh hazretlerinin emri üzerine halvetten çıktığını ifade etmiştir.
İbrahim Bin Hüseyn Sarraf Tennuri hakkında en çok söylenen şeylerden biri ise; tasavvuf alanında istiğrak haline girdiğinde, kendinden geçtiğini ve kendi çocuğunu dahi hatırlamadığıdır. Tennuri’nin tasavvuf hal ile buradaki derecelerini ifade eden, Gülzar adlı eseri ise oldukça değerlidir.