Meşhur fıkıh alimlerinden, şafi mezhebinden Haremeyn Cüveyni, 419 yılında Nişabur’da doğmuştur ve gerçek adı Abdülmelik bin Abdullah bin Yusuf bin Muhammed Cüveyni’dir. Küçük yaşlarda dini eğitimler almaya başlayan Cüveyni’ye ilk hocalık eden kişi, zamanın büyük müderrislerinden olan babası Abdullah bin Yusuf olmuştur. Küçük yaşlarda kendini geliştirmiş ve ilmi konularda kendisini göstermesiyle çevredekilerin dikkatini çekmeyi başarmıştır.
Ebu Abdullah el-Habbazi, Ali bin Faddal el-Mücaşii gibi hocalardan kıraat ve edebiyat dersleri almasının yanında, fıkıh ve hadis ilimlerini de tahsil etmiştir. Ehl-i sünnet inancını benimsemiş ve bulunduğu çevrede bu fikrin güçlenmesine olanak sağlamış, çeşitli alimlerle bunun üzerine münazaralar gerçekleştirmiştir.
Haremeyn’in ve Diğer Alimlerin Nişabur’dan Ayrılışı
Dönemin Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in fermanından sonra Eş’arîliğin vaaz vermeleri ve talebe yetiştirmeleri konusunda zora düşmelerine sebep oldu. Kaynakların çoğuna göre bunun sebebi Ebü’l-Kâsım Kuşeyrî’dir. Bölgede fitneye ve Müslümanlar arasında bir çatışmaya sebebiyet vermemek için, Cüveynî ve Abdülkerim el-Kuşeyri gibi bazı meşhur alimler Nişabur’dan Bağdat’a, daha sonra da 150 yılında Hicaz’a geçmiş ve burada kaldığı 4 yıl boyunca ders vermeye devam etmiştir. Zamanla alim kişiliği bölgede yayılmış ve ünlenmiştir.
Daha sonra Selçuklu hükümdarı Alparslan olmuş ve yeni tayin ettiği vezir olan Nizam’ül-mülk, alimleri geri çağırmıştır. Nişabur’a geri dönen Haremey, Nizamiye Medresesi’nde ders vermiştir. Uzun yıllar burada hizmet vermiş, büyük hizmetler etmiş ve çok değerli öğrenciler yetiştirmiş, aynı zamanda bölgenin devlet büyükleri tarafından saygı gören din adamlarından olmuştur. Hayatının bir döneminde sarılık hastalığının nüksetmesiyle beraber ders vermeye ara verdiyse de iyileşince derslerine kaldığı yerden devam etmiştir. Dersleri bölge halkı tarafından o kadar çok rağbet görmüştür ki, her dersine binlerce öğrencinin geldiği bilinmektedir.
İmam-ül Haremey’in Kişiliği ve Alimliği
Hayatı boyunca Ehl-i sünnet bir kişi olmuş, Allah yolundan ayrılmamış, büyük bir alimdir. Özellikle fıkıh ve usulde kendine has bir bilgeliği olmuştur. Kendisinden ders almaya gelen 300 – 400 öğrenciye sıkılmadan uzun zamanlar ayırır, akıcı ve güzel bir üsluba sahip bir kişilik olmuştur. Dokunaklı ve duygulu beyitlerde kendini tutamaz ve gözlerinden yaşlar süzülür, maneviyatı ile dolup taşan bir yapıdadır. Hayatı boyunca mütevazı bir hayat yaşamış ve tasavvuftan pek çok şey aldığı gibi, büyük katkılar sağlamıştır.