Sasani imparatorluğunun İslam fethinden sonra bölgede Arapça yaygınlaşmış ve İslam kültürü kendini göstermeye başlamıştır. Bunda hanedanlıkların büyük destekleri olmuş ve İranlı İslam alimleri kendini göstermişlerdir. Bir yandan kendi kültürünü ve dilini koruyan, bir yandan da İranlı İslam alimleri İslam ilimlerine farklı bakış açılarını getirmişler dikkate değer araştırmalar yapmışlardır. Hemen hemen tüm İslam mezheplerinin ve düşünce okullarının en önemli güvenilir olmak üzere İran’da Farsça Hadis toplayıcıları Şii ve Sünnilerin gibi Shaikh Saduq , Shaikh Kulainy , İmam Buhari , İmam Müslim, Hakim el-Nishaburi , Şeyh Tusi , İmam Gazali , İmam Fakhr al-Razi ve Al-Zamakhshari gibi Şii ve Sünni’nin en büyük İslam alimleri ve bilim insanları yetiştirmişlerdir. Bu anlamda çeşitli araştırmalar yapmış ve İslam dininin daha iyi anlaşılması için ortaya çıkmış bazı İranlı İslam alimleri şunlardır:
Beyazid Bestami: Kuzey İran Sofilerinden Beyazid Bestami’nin tam adı, Ebu Yazid Tayfur bin İsa bin Surüshan el-bestami’dir. İran haklarını İslam dinine davet etmek ve onlara İslam’ın güzelliklerini göstermek için büyük çabalar göstermiş, zamanın büyük alimlerinden birisi olmuştur. Henüz çocuk yaşta insanların ve bölgeden geçmekte olan alimlerin dikkatlerini üzerine çekmeye çalışmış, büyük tevazu sahibi bir kişiliğe sahip bir kişi olmuş, hatta Sakik-i Belhi onu gördüğünde büyük bir alim olacağını söylediği rivayet edilir.
Büyük bir keramet sahibi olduğu bilinir. Çocuk yaşlarda eğitimine başlamış, bir yandan Allah’ın emirlerini yerine getirmek için çabalamış ve aynı zamanda hayırlı bir evlat olmuştur. Beyazid Bestami, iyi bir evlat olmanın Allah’ın emri olduğunu düşünmüş ve annesini mutlu etmek için çaba sarf etmiştir. Hayatı boyunca yalnızca iki kez annesinden sözünden çıktığını ve bunun da sonuçları olduğunu söylemiştir. Kendisinin doğumundan kırk sene önce vefat eden Câfer-i Sâdık’dan feyz aldı. Allah korkusunu ve sevgisini en içten duygularla hissetmiş, hayatı boyunca yüzden fazla alimden ders aldı otuz yıl Şam’da ikamet etti.
Ahmed Gazâlî: Arif lakaplı İran’da yetişmiş büyük İslam alimlerinden birisidir. Kendisi gibi zamanın büyük İslam alimlerinden birisi olan İmam-ı Gazâlî’nin kardeşidir. Doğum yeri ve tarihi hakkında kesin bilgiler bulunmuyor ancak H.520 (M.1126) yılında vefat etti.
Henüz çok küçük yaşlardayken ilim eğitimleri almaya başladı ve pek çok alimin sohbetine katıldı. İlim aramak ve feyz alacağı hocalar bulabilmek için şehirler gezdi. Yüksek meziyetler kazandı ve ilim konusunda makama erdi. Yüze yakın medresede öğrenci yetiştirdi, sohbetler yaptı ve vaazlar verdi. Hayatı boyunca fıkıh ilimleriyle meşgul oldu ve öğrencilerine karşı güler yüzlü oldu. Bağdat’ta bir vaaz meclisi kurdu ve insanlara güzel nasihatler verdi.
İmam-ı Gazalî: Sunni İslam alimi Gazalî, Müslüman aleminin ve İran’ın en önemli şahsiyetlerinden birisidir. İslam dini için çok büyük emekler sarf etmiş, çok beğenilere mahzar olmuş ve kendisine Huiiat el-İslam, yani İslam’ın kanıtı lakabı verildi. 1058 yılında Horasan’ın Tus ilçesinde doğmuştur. Ehl- müslim bir alim, hukuk uzmanı, rasyonalist ve Pers kökenli bir ruhaniyetçiydi
Gazalî, İslam’ın manevi geleceğinin tehlikede olduğunu düşünmüş ve manevi bilimlerin unutulmaması için mücadele etmiştir. Aynı zamanda İslam alimlerinin bazılarının bir yanlışa düştüğünü ve Yunan felsefesiyle entegre etmesini yanlış görmüştür. Bunu dile getirmek için Alimlerin Tutarsızlığı isimli bir eser kaleme almıştır. Diğer eserlerinin yanı sıra Tahāfut al-Falāsifa 14. yüzyıl Avrupa’sında daha sonra geliştirilen Aristoteles biliminin eleştirisini geliştirdiği için felsefe tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Çok küçük yaşta İslam ilimleri eğitimi almış, daha sonra Ebu Nasr-el İsmail’in talebesi olmuş, kardeşi gibi Nişabur’da bulunan Nizamiye Medresesi’nde eğitim almıştır. Daha sonra hac ibadetini gerçekleştirmek için 1097 yılında hacca gitti. Daha sonra tekrar Şam’a dönerek tasavvuf ilimlerinde kendini ilerletti. Nişabur’da Medrese’de çok fazla öğrenci yetiştirdi ve bir süre Tus’ta sufi yaşamı sürdü. H. 505 (M.1111) yılında Tus’ta vefat etti.
Safiyüddin Erdebilî: Keramet sahibi, alim bir kişilik olan Sayidüddin Erdebilî, H. 650 (M.1252) yılında İran’ın Erdebil şehrinde doğdu. Bu yüzden kendisine Erdebilî nispeti verildi ve gerçek ismi Cibrîl b. Ebu Bekir’dir. Erken yaşta babasını kaybetmiş ve din eğitimi almaya başlamış, Allah’ın emirlerine kati suretle yerine getirmek için çabalamış bir alimdir. 15 yaşına kadar Necibüddin Bergas kendisine hocalık etmiş ve kendisinin bilgilerinden faydalanmıştır. Hocasının vefatından sonra Emir Abdullah’ın hizmetine girmiş, daha Zâhis İbrâhim Geylani’nin bilgilerinden istifa etmiş ancak onu bulabilmek için çok çaba sarf etmiştir.
İnsanlardan uzak sapa bölgelerde sade bir hayat süren Geylani’den ders aldıktan sonra eriştiği yüksek tasavvufu insanlara yaymak ve Allah’ın rızasını almak için insanların içine karıştı. İlk olarak memleketinin yakınlarında bulunan huysuz bir insan olan Mevlânâ Semsüddîn’i tasavvuf yoluna sokmakla başladı. Semsüddîn onun tevazu sahibi kişiliğinden çok etkilendi. Daha sonra da gittiği yerlerde cahil ve nefsine yenik düşmüş insanları Allah yoluna davet etti ve tekrar hocasının yanına geri döndü. Hocası vefat ettikten sonra kendisinin halifesi olarak Erbil’e geri döndü ve burada birçok öğrenci yetiştirdi. Namı Anadolu’dan Özbekistan’a kadar her yere yayıldı. Hayatı boyunca fakir ve yetimlere kol kanat gerdi ve iyi bir insan olarak yaşamaya çalıştı. H. 735 (M. 1334) yılında Hac ibadeti dönüşünde vefat etti.
Ali Ferrahi: Ferre şehri valisinin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. 1300-1400 yılları arasında yaşadığı bilinmektedir ancak doğum yeri ve tarihi hakkında kesin bilgiler yoktur. Zamanın meşhur olmuş tasavvuf velilerinden biri olmuş, Şeyh Rükneddin’in talebesi olmuştur. Hocası ile tanışması, başına gelen bir olay neticesinde olmuştur. Valilik görevinde bulunan babasının yaşlandığından ötürü görevi bırakmasını bildirmek üzere padişaha doğru yola çıkmış olan oğlu ve beraberindekilerin yolu eşkıyalar tarafından kesilmiş, yanındaki herkes öldürülmüş ve Ferrahi’nin de öldüğü düşünülerek orada bırakılmıştır. Şeyh Rükneddin Alâüddeyle onu o halde bulmuştur. Bir rivayete göre hocasının orada bulması kendisine alim olmuştur. Bu olaydan sonra hocasının sadık bir öğrencisi olmuş ve kendisinden öğrendiği dini bilgileri başkalarına yaymak için çaba göstermiştir.
Tâcüddin Zâhid-i Geylânî: Asıl ismi İbrâhim olan Geylânî, kendisi gibi alim bir şahsiyet olan Rûşen Emir’in oğludur. Tam olarak hangi tarihti bilinmemekle beraber ölüm yılı H. 705 (M.1305)’dir. İlk dini eğitimlerini dedelerinden ve babalarından almıştır. Daha sonra Seyyid Cemâleddîn kendisine hocalık etmiş ve kendisine Sihâbüddîn-i Tebrîz’den eğitim almasına telkin etmesine üzerine Geylân’a gitmiştir. Eğitimine burada başladı ve daha sonra İran’ın Şiraz kentine giderek batım ve zahir ilimleri eğitimi almış, zamanın büyük alimlerinden biri olan Sadî-i Şirazî’nin talebesi oldu. Onun da yardımlarıyla ve eğitimleriyle yüksek derecelerde sahip olarak Şirazî tarafından tekrar Cemâleddin’in huzuruna döndü.
Yaşamı boyunca dünyevi şeylerde gözü olmamış, Allah yolunda nefsine yenik düşmeden kusursuz bir hayat yaşamak için gayret etmiştir. Hocasının vefat etmesine yakın zamanlarda kendisine bir vadiye gitmesini vasiyet etmiş ve burada insanlara faydalı olmak için çaba sarf etmiş ve hidayete kavuşmuştur.
Ayn-ül kudât Hemedânî: Asıl ismi Abdullah olan Ayn-ül Kudat Hemedânî, büyük bir fıkıh alimidir. Tam olarak hangi tarihte ve nerede doğduğuna dair bilgiler yoktur. Çocuk yaşta ilim öğrenmeye başlamış ve İmam-o Gazali’nin eserlerini incelemiş, bunların üzerine düşünmüş ve Allah yolunu bulduğunu düşünmüştür. Bu sırada memleketine uğrayan Gazalî’nin sohbetlerine katılma şansı bulmuş ve tasavvufa etmiştir.
Halk arasında çok sevilmiş biri olması, başının derde girmesine sebep oldu. Kendisine yapılan bir tertip ile İslam dinine aykırı yazıların kendisi tarafından yazıldığı suçlamasıyla idam edilir.
Ebü’l Hasan-ı Harkânî: Allah’ın ilimlerine sahip büyük bir alimdir. Gerçek adı Alin bin Câfer’dir. Büyük alim velilerin altıncısıdır. Zamanın en büyük islam alimlerinden olan Bistâmî’den ders almış, insanlara Hak yolunu göstermiş ve doğru yolun güzellikleri konusunda onları aydınlatmak için çabalamıştır. Doğum tarihi bilinmemekle birlikte ölüm yılı H. 425 (M.1034)’dür. Bugün mezarı, vefat ettiği Harkân’dadır. Kalb ilimlerinde bir alim olmuş ve birçok öğrenci kendisinden eğitim almıştır.
Azeri Hamza Bin Veli: H. 782 (M.1380) yılında İsferâyin’de dünyaya geldi. Henüz küçük yaşlarda babasından ve çevresindeki alimlerden ders almaya başladı, irfan ve himmet sahibi olmuş, dünyevi şeylerle hiç ilgilenmemiştir. Aynı zamanda modern ilimler ve şiir gibi şeylerle de ilgilendi. İrfanını genişletmek için Muhyiddin et-Tûsî el-Gazâl’i’den ders aldı ve tarikat işleyişlerini öğrendi. Allah aşkı yolundan hiç sapmadı. Hocasıyla beraber hac ibadetini yapmak üzere yola çıktı ancak hocası Şeyh Muhyiddîn Halep’te vefat etti. Döndükten sonra Seyyid Nimetullah’dan eğitim almaya devam etti.
Doğduğu andan itibaren dünyevi şeylerle hiç ilgilenmedi ve nefsini köreltti. Hocasından icazet aldı ve daha sonra iki kez daha hacca gitti. Bir yıl kadar Beytullah’da ikamet etti ve Sa-yü’s-Safâ kitabını yazdı. Bu kitapta hac adaları ve Kâbe’nin tarihi gibi çeşitli yararlı bilgiler yer almaktaydı. Bir süre Hind Sultanı Ahmed ile sohbetlere katıldığı ancak tüm ısrarlara rağmen burada kalmak istemediği ve tekrar yola çıktığı bilinmektedir. Anadolu’ya doğru ilerlemekte olan Timur imparatorunun kendisinin huzuruna çıkma şansı olmuş ve kendisini nasihatleriyle aydınlatmış, karşılığında bir kese altın almış ancak bunu kabul etmemiştir. Hayatının sonuna kadar ibadet etmiş ve H.866 (M.1462) yılında İsferayin’de vefat etti. İranlı İslam alimleri ile ilgili daha fazla bilgi için diğer yazılarımızı inceleyebilirsiniz.