Felsefe dünyasının ne kadar büyük hatta uçsuz bucaksız bir dünya olduğunu hepimiz biliriz. İnsanlığın var oluşu ile birlikte düşünmeye başlayan insanlar, her şeyin anlamını bulmaya ve bu yolda anlam aramaya başlamış ve hala devam etmektedir. Filozofluk da bu felsefeleri uygulayan kişilere verilen isimdir. İnsanlık tarihine bakıldığı zaman günümüzde de etkisini devam ettiren pek çok filozofun var olduğunu görürüz. Hemen hemen her dine mensup olabilen bu filozlar elbette İslam dininde de mevcuttur. İslam filozofları hakkında çok geniş kapsamlı bilgiler edinmek isteyenler cilt cilt kitaplar okuyabilir. Çünkü bu anlamda oldukça zengin bir kronoloji yapmak mümkündür. İslam filozofları, İslam filozoflarından önce gelen ve onlardan ilham alan, böylece felsefelerini ve görüşlerini sürdüren dünyaca ünlü filozoflardan etkilenmiştir. İslam filozofları bu düşünceyi kendilerine uyarlayarak; Maddenin yani evrenin, Allah’tan sonra ortaya çıkmadığını ve evrenin Allah ile birlikte ebedi ve ezeli olarak var olabileceğini, Allah’ın özü bakımından evrenden önce de var olduğunu öne sürerek bu görüşe cevap aramışlardır.
Meşşaiyun Nedir?
İslam filozofları hakkında bilgi vermeden önce öğrenilmesi gereken en önemli kavram, İslam dininde özellikle filozoflara filozof denilmediği meşşaiyun ya da gezinen adının verildiğiniz. Meşşaiyun nedir sorusunun cevabını kısaca verecek olursak; dünyaca ünlü filozof Aristoteles’in etkisinde kalan İslam filozoflarına ve onların görüşlerini benimseyen kimselere verilen unvandır. Her ne kadar Aristoteles’in etkisi büyük olsa da İslam filozoflarının etkilendiği tek filozof Aristoteles değildir. Yine ünlü bir filozof olan Platon’un da etkisi oldukça fazladır. Buradan anlaşılacağı üzere İslam filozofları hem Aristoteles ve onun öğrencilerinin etkisi, hem de Platon ve onun öğrencisinin etkileri ile kendi felsefelerini yürüttüler.
8. ve 13. Yüzyıllar Arasındaki İslam Filozofları
- yüzyıl ve 13. Yüzyıl arasında geçen zaman dilimi İslam dünyasının Altın Çağ’ı olarak bilinir. Bu yüzyıllar arasında hem birbirinden önemli ve onlarca İslam alimi yetişmiş hem de İslam filozofları yetişmiştir. 8. Ve 13. Yüzyıllar arasında yetişen İslam filozofları her biri birbirinden önemli görüşleri benimsemiş ve bu görüşlere cevap aramaya çalışmıştır. Bu dönemde yetişen İslam filozoflarını sıralayacak olursak; başta Kindî, Farabi, Birüni, İbn-i Sina, Ömer Hayyam, Gazali, Yunus Emre, Ahi Evran, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bektaş-i Veli ve Abdulkadir Geylani gibi çok bilinen isimler olmak üzere İbrahim Nazzam, Maverdi, Ebu Musa Cabir bin Hayyan, İbn-i Heysem, Hakim et-Tirmizi, Maturidi, İbn Nefis, Zemahşeri, Diyaeddin, Muhyiddin İbn Arabi, Aziz Nesefi, Sultan Veled, İbn Teymiye, İbn-i Hacib, Hace Abdullah Harevi, Razi, Beyazid-i Bestami, Ebu Hanife Dinaveri, İbrahim Nazzam, Macid el-Kurdi gibi isimler bu dönemler arasında yetişen en önemli filozoflar arasındadır.
Diğer İslam Filozofları
- ve 13. Yüzyıllar dışında da birbirinden önemli İslam filozofları yetişmiştir. Her biri kendi düşüncelerine cevap arayışına girmiş ve adlarını İslam alemine duyurmayı başarmıştır. Diğer İslam filozofları arasında; Veysel Karani, Habib-i Acemi, Haydar Amuli, Akşemseddin, Seyid Şerif Curcani, İbn-i Haldun, İbn Kesir, Tacuddin Kurdi, Molla Abdülvacid, Molla Cami, Yahya-yı Şirvani, Şaban-ı Veli, Süyüti, Mahmud Hüdayi, Ahmed Sirhindi, Molla Sadra, Abdullah Bosnevi, Amed-i Hani, Acluni, İbrahim Efendi, Niyazi-ı Mısri, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Halid Bağdadi, Muhammed Kudsi Bozkıri, Abdülkadir Cezayiri, Muhammed Nur’ül Arabi, Safranbolulu Mehmed Emin Halveti, Said Nursi, Seyyid Kutub, Abdülkadir Udeh, Mahmud Muhammed Taha, Fazlur Rahman Malik, Nasr Hamid Ebu Zeyd, Muhammed Şahrur ve İmran Nazar Hosein diğer dönemlerde yetişen İslam filozofları arasında yer alan önemli isimlerdir.
Farabi Kimdir?
870 yılında Kazakistan’ın Farab kentinde doğmuş olan Farabi, İslam dünyasının yetiştirdiği en nadide insanlardan biridir. Hem ünlü bir filozof hem de ünlü bir bilim adamı olarak adını nesillerden nesillere aktarmış, günümüzde de bilinen bir şahsiyettir. Farabi, İslam filozofları arasında en bilinen filozoflardan biri olarak karşımıza çıkar. Farabi varlık sorununu zorunlu varlık kavramını ortaya çıkararak çözmeye çalışmış bir filozoftur. Onun bakış açısına göre en yüce ve en gerçek varlık, varlığını herhangi bir şeye borçlu olmayan Tanrı’dır. Tanrı varlığını herhangi başka bir şeyden almaz. Onun hem var olması hem de özü aynı sonucu ortaya çıkarır. Tanrı’nın zorunlu varlığının dışında kalan her şey madde yani Evren’de dahil olmak üzere her şey öze sonradan dahil olmuş şeylerdir. Bundan dolayı öze sonradan dahil olan şeyler, varlıklarını bir başka şeye borçludur. Yani bir başka güce ihtiyaç duyarlar. Farabi, Tanrı ile evren arasında yaptığı bu ayrımlar neticesinde kendi metafiziğine önemli bilgiler katmıştır ve Onu takip eden filozoflar da bu görüşlerden etkilenmiştir.
Farabi’nin felsefi açıdan önemli görüşlerinden bir tanesi de akıllar kuramı olarak bilinir. Farabi’ye göre varlık, Tanrı’dan türemiş olan başta gökler alemi ve sonrasında biz insanların yaşadığı alem olarak bir sıralamaya girmiştir. İlk aklın Tanrı’dan çıktığını savunan Farabi, ondan doğan yeni bir akıl ile sürekli aklın kendini doğurarak yenilediğini ve bunun bu şekilde devam ettiğini savunur. Farabi, yalnızca varoluş anlamında değil ideal toplum konusunda da fikirlerini dile getirmiştir. Farabi, bu anlamda özellikle Platon tarafından yazılan Devlet, Gorgias ve Yasalar yapıtlarından etkilenmiştir. Bu yapıtlar doğrultusunda insanı kapsayan toplum düşüncesini öne sürmüştür. Farabi’nin bu düşüncesini Platon’un devlet düşüncesinden ayıran en önemli nokta ise tüm insanlar için oluşturulan toplum düşüncesidir.
Gazali (Gazzali)
Gazali, 1058 yılında İran’da bulunan Tus şehrinde dünyaya gelmiştir. Büyük bir İslam alimi olmasının yanı sıra bir filozof ve müderris olarak adını duyurmayı başarmıştır. Gazali, günümüze kadar adı ulaşan ve insanları etkisi altında bırakan önemli bir İslam filozofu olarak karşımıza çıkar. Gazali’de tıpkı diğer filozoflar gibi birtakım soruların cevaplarını aramıştır. “Felsefe ve metafizik kesin bilgiler verebilir mi?”, “Kesin bilgiye nasıl ulaşırız?”, “Duyular ve akıl tarafından sağlanan bilgi ne kadar güvenilir?” gibi sorulara cevaplar aramıştır. Gazali, genç yaşlarında bu soruların cevabını aramaya başlamış ve felsefe ile çok yakın bir ilişki kurmuştur. Fakat felsefe sayesinde elde ettiği cevaplar onu şüpheye düşürdüğü için zaman içinde felsefeden uzaklaşarak tasavvufa yönelmiştir.
Gazali’nin felsefesi ve düşüncesi her şeyden önce bilgilerin kesinliğini ve bu bilgilerin ne kadar güvenilir olduğunu araştırır. Buna yönelik sorduğu soruların cevabını arar. Gazali’ye göre özellikle mantık ve matematik, herkes tarafından kabul edilen ve etrafında insanların birleşebildiği bilgiler verir. Bunların kesinliği ise araştırma alanlarının kısıtlı olmasından gelir. Matematik ve mantık bilimlerinin kesinliğine karşın felsefe, başta varlık ve Tanrı olmak üzere insan ruhu, Tanrı ve madde arasında ilişki, insan hayatının anlamı gibi konuları araştırırken metafizikten faydalanır ve bu anlamda asla kesin bilgiler içermez. Çünkü başta filozoflar olmak üzere insanlar bu konularda kesin bir bilgi etrafında birleşemezler. Gazali’nin savunduğu görüşe göre dinde yer alan bilgiler felsefe ile açıklanamaz. Özellikle yaratılış anlayışı felsefi düşünceler ile örtüşmez. Gazali bu anlamda aklı ve inancı birbirinden tamamen ayırmış bir filozoftur. Bu ayrım neticesinde de inançları ağır basmış ve dini seçmiştir.
İbn-i Haldun Kimdir?
27 Mayıs 1332 tarihinde Tunus’ta dünyaya gelen İbn-i Haldun, Batı dünyası etkisi altına almayı başarmış bir diğer İslam filozofudur. Yazdığı Mukaddime ile ses getirmeyi başarmış ve adını tarih sahnesine yazdırmıştır. İbn-i Haldun’un Mukaddimesi incelendiği zaman Aristo ve Eflatun gibi ünlü düşünürlerden bahsetse bile bir filozoftan etkilendiği ya da herhangi bir düşüncenin etkisinde kaldığını söylemek oldukça zordur. İbn-i Haldun, tarih bilimleri ve felsefe anlamında İslam dünyasında önemli buluşlar ortaya koymuş bir isimdir. Toplumların ortaya çıkmaları, gelişmeleri ve çöküş dönemleri hakkında önemli araştırmaların altına imzasını atmıştır. Toplumsal olayları incelerken Tanrı ya da herhangi bir doğaüstü işin içinde karıştırmadan, incelediği ve gözlemlediği şeyleri doğal olaylar üzerinden değerlendirmiştir. Bu yönü ile tarih bilimi ve felsefenin kurucusu olarak anıldığı da görülür. İbn-i Haldun, tarihsel olayları incelerken artık akıl ve gözlem kavramlarını ön planda tutmuştur.
İbn-i Haldun’un düşüncesine göre toplumlar birer organizmadır. Organizmaların biyolojik olarak doğup, çoğalıp ölmesi durumları toplumlar için de geçerli olan bir durumdur. O’na göre her imparatorluk ve uygarlığın nasıl ki bir doğuşu oluyorsa gelişim ve çöküş dönemleri de kaçınılmazdır. İbn-i Haldun, toplum kurma nedenlerinin başında insanların tek başlarına var olamadıklarının geldiğini savunur. İnsanların iç güdüleri hayvanların iç güdülerine göre daha zayıf olduğu için doğada tek başlarına var olmaları ve yaşamalar pek mümkün değildir. Bu nedenle daima toplumlar halinde yaşamak zorundadırlar.
İbn-i Sina Kimdir?
980 yılında Özbekistan’ın Buhara kentinde doğmuş olan, yalnızca İslam dünyasında ile değil tüm dünyada ses getiren bir bilim insanı ve filozoftur. İbn-i Sina Avicenna adı ile Batılılar tarafından da kabul edilmiş ve yaptığı çalışmalar dikkate alınmış bir bilim adamıdır. Özellikle tıp alanında 7 asır boyunca ders kitabı olarak kullanılan bir kitap bırakması ile herkes tarafından bilinir. İbn-i Sina tıp alanında yaptığı önemli çalışmaların yanı sıra felsefe ile de yakından ilgilenmiştir. Özellikle kendinden önceki dönemlerde yaşamış olan Farabi’nin düşüncelerinden etkilenmiş, kendisi de Tanrı’nın zaten var olduğunu ve yaratılan maddelerin sonradan, Tanrı tarafından yaratıldığını savunmuştur. İbn-i Sina’nın savunduğu görüşe ile ilk başta Tanrı vardı. Gerçek olan ve zorunluluğu olan Tanrı’dan saf yani katıksız bir ruh çıktı. Tanrı’nın çıkardığı bu katıksız ruh diğer nesnelerin ilk nedenidir. Evrenin tüm ruhu ve bedeni bu saf ruhtan türemiştir.
İbn-i Sina savunduğu bu duruma faal akıl ya da etkin akıl adını vermiştir. Cennet ve onun düşünceleri aktif düşüncelerden kaynaklanır. İbn-i Sina’nın ortaya atmış olduğu faal akıl kuramı evreni kademeler halinde görmüş ve her kademenin bir aklı olduğunu, bütün kademelerin tepesinde de Tanrı olduğunu savunmuştur. Bu kuram felsefedeki yerini zaman içinde kaybetmiştir. İbn-i Sina’nın felsefesi ve ahlak felsefesi genel anlamda metafiziğe dayanır. Tıpkı Farabi gibi, felsefesinin metafiziğe dayanıyor olması İbn-i Sina’yı tasavvufa yaklaştıran bir etkendir. İbn-i Sina’ya göre iyiliğin bulaşmasının ve insanlar arasında taşınmasının en gerçek ve temel yolu budur.
İbn-i Rüşd Kimdir?
14 Nisan 1126 yılında o dönemlerde Endülüs olarak bilinen yerde dünyaya gelmiştir. İbn-i Rüşd, hayatı boyunca ilim ve bilime çok önem vermiş, adını tarihe altın harflerle yazdırmayı başarmış bir isimdir. İbn-i Rüşd, başta felsefe ve tıp olmak üzere özellikle matematik ve fıkıh alanlarında önemli bir isim olmuştur. İbn-i Rüşd zamanında ya da ondan önce ve sonraki dönemlerde pek çok İslam filozofu yetişmiştir. Fakat bunların arasından Batılıları en çok etkileyen isim kuşkusuz ki İbn-i Rüşd olmuştur. O zamanlar Endülüs şimdi ise İspanya olarak bilinen topraklarda yetişen İbn-i Rüşd, meşşai felsefesi adı verilen felsefenin en önemli temsilcilerinden biri olmayı başarmıştır. Ünlü Yunan filozofu Aristoteles’in görüşlerini açıklayarak bu görüşlere yeni yorumlar da getirmiştir.
İbn-i Rüşd felsefesi, dinde var olan ve açıklanan her şey akıl yolu ile ispat edilebilir. Kur’an-i Kerim’de sözü edilen her şeyin bir dış anlamı olduğu kadar iç anlamları da mevcuttur. Bu iç anlamlara varabilmek çok önemlidir. Bu düşünceleri savunması ile Batı dünyasında ses getirmeyi başaran İbn-i Rüşd, etki uyandırmayı başarmıştır. İbn-i Rüşd’ün Batı dünyasında bu kadar ses getirmesinin temel nedenlerinden biri şimdi İspanya olarak bildiğimiz Endülüs topraklarında yaşaması ve Batı’ya daha yakın olmasıdır. Fakat her ne olursa olsun İbn-i Rüşd, büyük bir filozof ve akılcı bir insandır.
İslam Filozofları Kimlerin Etkisi Altında Kalmıştır?
İslam filozofları, yetiştikleri dönemlerde birbirinden farklı isimlerin etkisi altında kalmışlardır. Her filozof gibi birbirinden farklı düşünceleri savunmuş ve farklı farklı sorulara cevap arayışında bulunmuşlardır. İslam filozofları kimlerin etkisi altında kalmıştır sorusunun cevabı her döneme ve aslına bakılırsa her filozofa göre farklılık gösterebilecek cevaplara sahiptir. Genel anlamda İslam filozoflarının meşşai felsefelerine bakıldığı zaman Aristoteles ve Platon başta olmak üzere Eflatun gibi ünlü filozofların felsefelerinden etkilendikleri söylenebilir. Düşüncelerini bunların etkileri ile geliştirmiş ve benzer sorulara cevap aramaya çalışmışlardır. Batı dünyasının etkilendiği felsefeden ise İslam dini noktasında ayrı düşmüşlerdir. Çünkü İslam dününe göre Tanrı doğmamış ve doğurmamıştır. Evren var olmadan önce de vardır. Tüm evrenin yaratıcı Tanrı’dır. İslam filozofları inandıkları dinin getirileri ışığında düşüncülerini şekillendirmiş ve aradıkları cevapları bu ölçüler dahilinde bulmaya çalışmışlardır.
İslam filozofları yalnızca bir filozof olmalarının yanı sıra her biri farklı ilim alanlarında önemli insanlardır. Örneğin İbn-i Sina önemli bir İslam filozofu olmasının yanı sıra tıp alanında devrim niteliğinde işlerin altına imza atmış ve günümüze kadar adını yaşatmayı başarmıştır. Bunun yanı sıra yukarıda saydığımız ve saymadığımız diğer İslam filozofları da birbirinden değerli alanlarda kendilerini yetiştirerek sonraki nesillerin öncüleri olmayı başarmışlardır.