Seyyid Şerif Cürcani; hadis, tefsir ve Hanefi mezhebi büyük âlimlerindendir. Adı Ali b. Curcani el Huseyni el Hanefi’dir. Peygamber efendimizin soyundan geldiğinden dolayı Seyyid Şerif ismiyle tanınmıştır ve künyesi Ebul Hasen’dir. Şiraz’da 816 (m. 1413) yılında bu dünyadan göç etmiş, Şiraz’ın Savahan mahallesindeki Vakib kabristanına defnedilmiştir.
Seyyid Şerif Cürcani
Peygamber efendimizin soyundan gelen Seyyid Şerif Curcani; çok küçük yaşlardan itibaren ilim öğrenmeye başlamıştır. Curcan’da ilk tahsilini almış ilk olarak Arapçayı öğrenmiştir. Miftan ül ulum’u ve şerhini yazarı Nureddin Tuvasi’den okumuş nahiv, belagat ve sarf ilimleri hakkında bilgi sahibi olmuştur. Miftah şerhini Kubbudin Şirazi’den ve onun oğlu Muslihuddin bin Ebil Hayr Ali’den okumuştur. Bu eserleri okuduktan sonra da akli ilimler konusunda eğitim almak üzere seyahatlere çıkmıştır. Öncelikle Anadolu ve Mısır’a seyahat eden âlim, zamanının birçok ünlü âliminden dersler almıştır.
Şerhu Metali adlı eseri çok iyi öğrenmek için tam on altı defa incelemiş fakat bununla yetinmeyerek, Serhuş Şemsiyye adlı eseri yazarından okumuştur. Daha sonra eserin yazarı olan Mevlana Kutbuddin Şirazi’yi bulmak üzere Hirat’a gitmiştir. Çok yaşlanan yazara durumunu anlatmış ve kendisi onu kırmayarak kısa bir sürede olsa eserini okutmuştur. Fakat yaşından dolayı devamını getiremeyeceğini anlayan Mevlana Kutbuddin talebesi Mubarek Şah El Mantıkı’ye gitmesi tavsiyesinde bulunmuştur. Öğrencisine Şerh ul Metali eserinin tüm inceliklerinin Seyyid Şerif Curcaniye öğretmesi için bir mektup göndermiştir.
Mübarek Şah’a gitmek üzere seyahate çıkan büyük âlimin yolu Doğu Anadolu’ya düşer. Burada şöhretini duyduğu dönemin büyük âlimlerinden olan Cemaleddin Muhammed bin Muhammed Aksarayı görmek için Karaman’a doğru yola koyulmuştur. Bu değerli âlimin Kazvini’nin El İzah isimli ismine yazılan şerhi incelemiş bazı değerlendirmeler yapmıştır. Bazı değerli âlimlerin tavsiyesi ile Cemaleddin Aksarayi’yi görmek için Aksaray’a gitse de maalesef kendisi göremedi, çünkü vefat ettiğini öğrendi. Fakat Aksarayi’nin önde gelen talebelerinden Molla Fenari ile tanıştı ve beraber Mısır’a gitmişlerdir.
Mısır’a vardıklarında Mübarek Şah’ın medresesini bulduktan sonra kendisine hocasının mektubunu vererek, durum ve halini anlattır. Mübarek Şah, kendisine çok hürmet etti, mektunu okudu ve şunları söyledi; kendisini okutacağını fakat derslerde derslerde sadece dinlemekte yetineceğini konuşmasına müsaade olmadığını belirtir. Seyyid Şerîf Cürcani, Mubarek Şah’ın bu isteğini kabul etti ve derslere başladı. Bu arada Mübarek Şah, Mısır’ın önde gelen zatlarından birinin oğluna Şerhu Metali okutmaktaydı ve bu dersleri Seyyid Şerif Curcani’de dinlemiştir. Geceleri ise çok az uyumakta gündüz dinlediği dersleri çalışmaktadır. Medrese ‘de geceleri teftişe çıkan Mübarek Şah bir gece derslerine çalışan Seyyid Şerif Curcani’nin sesini duyar ve ders çalışma şeklini çok beğenir. Çünkü Seyyid Şerif Curcani dersleri çalışırken, kitapta bu yazıyor, hoca ise bunu söylüyor şeklinde incelemeler yapmaktadır. Bu zamandan sonra da onun derslerde soru sormasına müsaade etmiştir. Derse soru ile katılmasına müsaade edilen alim, çok genç yaşta olmasına rağmen Şerhu Metali esere haşiye yazmıştır.
Seyyid Şerif Cürcani, Mısır’da Ekmelüddin Baberti ve daha birçok ünlü âlimden akli ilimler hakkında dersler almıştır. Kahire’de dört yıl kalan âlim, daha sonra Anadolu’ya geçmiş, Bursa ve İstanbul’u ziyaret etmiştir. Kaynaklara göre daha sonrada İran’a geçtiği görülmektedir. İlim tahsilini tamamladıktan sonra da ülkesine dönerek hükümdar Şah Şüca tarafından bir medreseye müderris olarak atanmıştır. Ve Şah’a kendi eserlerini takdim etmiş takdir görmüştür.
Tasavvuf ilminde evliya büyüklerinden olan Alauddın i Attar hazretlerinden tasavvuf öğrenerek, Timur Han’ın medresesinde dersler vermeye başlamıştır. Ders verdiği sırada aynı zamanda Alâuddin-i Attâr’ın sohbetlerine katılmış tasavvuf konusunda kendini yetiştirmiştir. Tavsiye ettiği Nizamuddin Hamuş’un sohbetlerinden istifade etmiştir. Yazdığı eser ve verdiği derslerle Selefi Salihinin yolunu ihtya eden âlim, hem yaşadığı dönemde hem de gelecekteki nesillere, müracaat edecekleri miras bırakmıştır. Yüz civarı eser yazan ve sayısız talebe yetiştiren Seyyid Şerif Curcani, Şiraz’da 816 (m. 1413) yılında vefat etmiş, Savahan mahallesi Vakib kabristanındaki ebedi ıstırahathanesine defnedilmiştir.
Seyyid Şerif Cürcani Talebeleri
Seyyid Şerif Curcani’nin en meşhur talebesi, kendi oğlu Nureddin Muhammed’dir. Ardından fen ve din ilimlerinde meşhur âlim Musa Paşa Kâdızâde Rumi’de öğrencisi olmuştur. Kastamonu’da müderrislik yapan Fethullah Şirvani, Fahruddin Acemi, Seyyid ali Acemi, Hace Alâeddin Ali es Semerkandi ve Afifüddin el-Cerhi, Uluğ Bey, Gıyaseddin Cemşid, Seyyid Şerif Cürcâni de talebeleri arasındadır.
Seyyid Şerif Cürcani Eserleri
Bütün İslam âleminde tanınan ve meşhur olan Seyyid Şerif Curcani’nin birçok eseri bulunmaktadır. Nesilden nesile geçen, bu eserlerin sayısının yüzden fazla olduğu bilinmektedir. Eserlerinden bazıları şunlardır; Hâşiye-i Keşşafi, Hâşiyetün ala Hulasat it Tibi, Hâşiyetün ala şerh ıt Tecrid, Şerhu Mevâkıf, Risâletün fi âdâb il bahs, Mişkat fll Mesâbih haşiyesi, Sarf-ı mîr, Risâletün fîlmantık, Hâşiyetün alâ şerh-ıl-Kâfiye, Şerhu kasideti Bânet suâd, Ta’rifat, Hâşiyetün alâ Metâli’il enzâr, El-Muhtasar ül câmi li marifet il hadîs, Telvih haşiyesi, Haşiyetün alâ şerhi metâli’il-envâr, Hâşiyetün alâ şerh-ış-Şemsiyye, Ta’likâtün alet Telvih, Şerh-us-Sirâciyye, Şerh-ül-Vikâye, Hâşiyetün âlel-Mutavvel ve Şerh-ül-Kâfiye.