Zeynüddîn-i Hâfî, Hanefî mezhebine bağlı olan fıkıh âlimlerindendi. Ayrıca o aynı zamanda evliyanın da büyüklerinden bir isimdi. Kaynaklarda geçen bilgiye göre tam adı ise şu şekildedir: Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ali el-Hâfî el-Hirevî. Onun bilinen künyesi ise şu şekilde geçer: Ebû Bekr. Ama o daha çok kendisine verilen “Zeynüddîn” şeklindeki lakabı ve bilhassa da “Zeynüddîn-i Hâfî” ismi ile anılmış ve tanınmıştı.
Zeynüddîn-i Hâfî, tasavvuf alanında Halvetiyye yolunun kollarından bir tanesi olan Zeyniyye yolunun kurucusudur. Hakkında edinilen bilgiye göre Hâfî, 757 yılının Rebî’ül-evvel ayı içerisinde 15.gün Horasan üzerinde olan Hâf beldesinde dünyaya gelmiştir. Ayrıca 838 yılının Şevval ayı içerisinde bir Pazar gecesi Hirat üzerinde vefat etmiştir.
Hâfî’nin İlim Tahsili
Hâfî’nin ilim tahsili, çok küçük yaşlardayken başlamıştır. Bu amaçla pek çok seyahate çıkmıştır. Memleketi Horasan dışında Irak, Mâverâünnehr, Azerbaycan, Mısır, Şam, Hicaz ve farklı yerlere gitmiştir. Bu yerlerde olan büyük âlim zâtların sohbetlerinde yer almıştır. Ayrıca şu âlim kimselerden ilim tahsil etmiş ve icâzet almıştır: Celâlüddîn Ebû Tâhir Ahmed el-Hocendî el-Medenî, Ebü’l-Berekât Ahmed Kazvînî, Seyyid Şerîf Cürcânî, İbn-ül-Cezerî…
Hâfî’nin ilim tahsili için daha sonra Kâhire’ye de gittiği bilinir. Kâhire’deyken Zeynüddîn Abdürrahmân eş-Şebrisî ile görüşmüş ve sohbetler etmiştir. Ayrıca tasavvuf yolu anlamında feyz aldığı isimlerden biri de Nûreddîn Abdürrahmân Mısrî olmuştur. Aynı zamanda onun halifesi de olmuştur. Abdürrahmân Mısrî hazretleri, bizzat bir icâzet yazmış ve bu değerli öğrencisini mezun etmiştir. Ayrıca Hâfî’ye çok iltifatlarda da bulunmuştur. Hatta Hâfî’yi takvâ sahibi kimselere imâm kılması adına Allah’a duâlar etmiş ve memleketi Horasan üzerine göndermiştir.
Hâfî’nin İlmî Kişiliği
Hâfî’nin ilmî kişiliği ile ilgili pek çok güzel ve kıymetli özelliğinden bahsedilebilir. Hâfî, hem bâtınî hem zâhirî ilimlerde oldukça yüksek bir âlimdi. Aynı zamanda âbid ve ârif olan bir zâttı. Hâfî, vera’ ve zühd sahibi kişiliği ile bilinirdi. Şüpheli ya da haram bulduklarından sakınan, kâmil ve olgun bir velîydi. İlim dünyasında derya misâli idi. Onun sohbetleri, adeta hasta olan ruhlar için bir şifâ niteliğindeydi. İlim taliplisi olan kimselerin de bir sığınağı gibiydi. Her hali ile sünnete tam uygun şekilde hareket ederdi. Ayrıca dinin yayılması adına herkesin çok değerli bilgileri öğrenebilmesi ve bu bilgilerle amel edip de hem dünya hem ahiret saadetine erişebilmesi için çok çaba gösterirdi.
Dalâlet, bid’at ve sapıklıklar karşısında ise tam kale gibi dururdu. İnsanları, Allah’ın yoluna davet ederdi. Bu hizmeti sürdürürken niyeti düzgün, maksadı ihlaslı ve kalbi hâlis olduğu için sohbetleri ve sözleri karşısında insanlar çok etkilenirdi. Ayrıca herkes, bu büyük âlimden her anlamda istifade ederdi. Hâfî, baştan sona dek, istikâmet ve hidâyet üzere, sünnete tam bağlı bir şekilde yaşardı. Evliyâdan olan pek çok kimse, ondan her zaman övgü ile bahsederdi. Bu yolda onun kerametlerinin en yükseği, aslında sünnete bağlılıkta eşinin benzerinin olmaması idi. Pek çok kişinin hidâyete ermesine ve ehl-i sünnet âlimlerinin göstermiş olduğu doğru yola dönmesine vesile olmuştur.
Zeynüddîn-i Hâfî’nin Kerâmetleri
Zeynüddîn-i Hâfî’nin kerâmetleri ve hakkındaki menkıbeler çok sayıdadır. Kerâmetler ile faziletler sahibi olan çok yüksek mertebede bir zât idi. Ayrıca ilmî bilgi ve birikimi ile çok sayıda talebe yetiştirdi. Bu noktada Abdüllatîf Küdsî Bursavî, Hâfî’nin yetiştirmiş olduğu öğrencilerinden ve aynı zamanda halîfelerinden biridir.
Hâfî, yaşamının son demlerine doğru, çok fazla cezbe halleri içerisinde görülmüş bir kimseydi. Yani onda, kendinden geçme hallerine şahit olundu. Hatta bir keresinde tam üç gün üç gece boyunca kendinden geçmiş şekilde kalmıştı. Bunun sonrasında ise sessizliği ve susmayı tercih ederek çok az konuşmaya başlamıştır.