Yüce Allah Hz. Adem’den son peygamber Hz. Muhammed’e dek insanlığa hizmet ettiği ve onu insan düzeni olarak ilan ettiği sistem budur. İnsanların İslam’da yaşaması gerekir ve yaratıcı, kendi mutluluğu için kendi mutluluğunu sunmuştur.
Bu cümleyi İslami bir toplumda yaşadığımız için mi, yoksa zihinsel ve fiziksel yapımız bize bunu söylettiği için mi aklımıza geliyor?
İslam dışındaki dinler, sistemler ve felsefi yöntemler insanları, dünyayı ve evreni anlamak ve tanıtmak için yeterli değildir. İnsan ve yaşamla ilgili soruları tatmin edici bir şekilde cevaplayamazlar ve insan mutluluğuna cevap talep edemezler.
İnsanların İslam’ı yaşaması gerekiyor çünkü İslam bu sorulara tatmin edici bir şekilde cevap verebilir ve hayatı yaşanmaya değer kılabilir. İslam, yaşam ve ölüm, kimim, nereden geldiğim, nereye gittiğim gibi soruları akıl ve mantığa göre cevaplayarak her geçen gün daha çok insanı kendine bağlıyor. Uzun yıllardır terör, dini doğrultusunda oynanan oyunlar ve tezgahlar hiçbir zaman etkili olmayacak ve doğal olarak İslam’ı kullanan insanlar İslam’ı seçeceklerdir.
İslam Dini ve Önemi Nedir?
İslam, insanların Allah’ın kulları olduğunu ve Kuran’ın son peygamber Muhammed’e gönderilmesinden sonra dinin tamamlandığını ve hayatın bu kitapta anlatılan inanç esaslarına göre yaşaması gerektiğini açıklar.
İslam, insanlığın ölümden sonra bu dünyayı terk edeceğini, ancak doğasını bilmediğimiz başka bir alemde dirileceğini ve yaptığı veya hiç yapmadığı şeye göre Allah’ın huzurunda kabul edileceğini açıklar.
İslam, bu dünyadaki iyiliklerin derecesine göre, müminin cennete konulacağını, bu mutlu ebedi hayatın, bir ömür boyu cehennem tarafından cezalandırılacağını veya yaptığı kötülüklerle orantılı olarak açıklar.
İslam, insanların bu hayatta imtihanlardan geçtiğini anlatır. Gerçek hayat, sonraki nesillerin hayatıdır.
Bu açıklamaları insanlara yaptığı için insanlar hala İslam’a akın ediyor.
Sadece Aklı ve İlmi Temel Alan İnanç ve Düşünceler Eksiktir
İnsan düşüncesi sınırlı olduğu için bilim, düşünce ve duyu organları temelinde inşa edilir ve sürekli gelişir, kendini inkâr eder ve hatalar içerir.
Öte yandan İslam, öncelikle düşünceye dayanır, çoğu kez insan düşüncesinin manipülasyonuna atıfta bulunsa da düşüncenin ötesinde gerçekler olduğuna işaret eder. Allah’ın dini hiçbir zaman düşünceleri dışlamaz ve insanları kör ve bilinçsiz inançlardan uzak tutar. Bilinçsiz inançlar, yaratıcının istediği şey değildir. Bu nedenle yüce yazılarında sürekli olarak insanlara kendi düşüncelerini kullanmalarını, doğaya ve evrene bakmalarını emreder. Çünkü Yüce Allah, bilge bir insanın, tüm kirli düşüncelerden arınmış bir aklın, evrene baktığında varlığını göreceğini bilir. Aklın bu kadar önemli olmasının nedeni budur ve bu yüzden Yüce Allah başkalarına akıl ve irade verir. İnsanların verdiği nedenlerle düşüneceklerini ve gerçeklere ulaşacaklarını umuyor. Aksi takdirde, isterse, insanlara düşünceler vermeyecek ve bilinçsizce hayvanlar gibi akıl yürütmeyecektir. Bu nedenle zihin çok önemlidir.
İslamiyet ve İman
Evrene kaç kişi bakarsa baksın Allah’ı göremezler. Meleğinizi göremezler. Göremezler ama inanırlar. Yani Allah’ın ve meleklerinin varlığına ikna olmuşlardır.
Peki bu kesinlik nereden geliyor? Bir kişiyi tanımlayabilmek için, yine de bir altyapıya sahip olmalı ve bir şeye dayandığından emin olmalıdır. Her halükârda, Allah’ın düşüncesinin odak noktası burada çalışmıştır. Bir şeyden şüphe etmek için kendi düşüncelerini kullanan bir kişi, böylece düşüncelerinde ışıklar titreyecektir.
Doğaya ve evrene bakan insanlar, tüm bu canlıların ve bu canlılar arasındaki hassas ortamın tesadüflerin sonucu olamayacağını anlayacak ve onları sadece yaratıcılığın yaratabileceğini anlayacak ve sonra inanabilecekler.
Unutulmaması gereken bir diğer sorun ise bilimin “nasıl” sorusunun cevabını bulmuş olması, ancak “neden” sorusuna cevap verememesidir. Her halükârda, “neden” sorusu bilim alanında değildir.