Eşrefzade-i Rumi Efendi, Ahmed Eşref Efendi’nin oğlu ve Eşref Zade Abdulkadir Bursevi’nin babası olan bir dergâh alimidir. Gerçek adı Abdullah bin Seyyid Ahmed’dir fakat Eşref soyundan geldiği için kendisine Eşrefzade-i denirdi. Bilinen bir diğer adı Abdullah Rumi Bin Seyyid’dir. Çok bilinmese de bazı kaynaklarda İbnül Eşref ve Abdullah İzniki gibi adlarla da tınılır. Aslen Mısır asıllı bir Arap’tır ve Anadolu’ya geçmeden önce Suriye’ye daha sonra da Manisa ve son olarak Bursa’ya yerleşmiştir. Rivayet edilene göre soyu Mekke’ye ve Hz. Peygambere dayandırılır ve iyi bir alim olabilmesi için kendisi şeyhler tarafından yetiştirilmiştir. Kendisini yetiştirenlerden bir diğeri de tanınmış bir alim olan Hüseyin Hamevi’dir.
Bazı kaynaklarda kendisinin İznik’te doğduğu ve Emir Sultan, Hacı Bayram-ı Veli gibi zatlarla tanıştığı yazılıdır. Doğum ve ölüm yılları göz önüne alındığında mümkün gibi görünüyor ve kesin kaynaklara dayandırılarak kendilerinin vesilesiyle Ankara’ya gitmiş olan Eşrefzade-i Rumi Efendi 11 yıl boyunca Hacı Bayram Veli’nin tekkesinde görev yapmış ve öğrenciler yetiştirmiştir.
Gençliği ve Alim Kişiliği
Eşrefzade-i Rumi Efendi ailesiyle beraber İznik’te büyümüş ve ilk eğitimini ailesinden almış, daha sonra Bursa’da Çelebi Sultan Medresesi’nde eğitimine devam etmiş, bu medresede görev yapmakta olan Mevlâna Hocazade’nin ilmi kişiliğinden istifade etmiş, tahsilini burada tamamlamıştır. Eşrefzade-i Rumi Efendi hakkındaki en kesin ve ilk kalemden aktarılan bilgi, Abdullah Veliyyüddin’in kaleme aldığı Menakıb-ı Eşrefzade’dir ve burada yer alan bilgiye göre kendisinin gördüğü bir rüya üzerine ilim yolunu izlemiştir. Abdal Mehmed Emir Sultan’a kendisinden ve ilimlerinden söz eder ve Emir Sultan onu ilmi olarak bir üst kademeye ulaşabilmesi için Hacı Bayram’0 Veli’ye gönderir. Hacı Bayram-ı Veli kendisinin ileri derecede bir derviş olduğuna kanaat getirmiş ve dergahında imam olarak tayin etmiştir. Daha sonra kendisini kızı ile evlendirerek damadı yapmıştır. Daha sonra kendisine icazet vermiş ve tarikatının İznik halifesi olarak tayin etmiş ve İznik’e göndermiş, burada çok fazla kalmayan Rumi Efendi tekrar Ankara’ya dönmüştür. Ancak Hacı Bayram-ı Veli ona daha fazla katacakları olmamasından ötürü onu Suriye’ye, Abdülkadir Geylani’nin soyundan gelen Şeyh Hüseyin’e gönderir. Suriye’ye eşini ve çocuğunu alarak yola koyulur. Bu sırada gördüğü rüyaları kaleme almıştır ve Suriye’ye vardığında bunları Şeyh Hüseyin el Hamavi’ye gösterir ve kırk gün çilesinin ardından Kadiri Hilafetnamesi ile birlikte İznik’e geri döner.
Vefatı ve İstanbul’a Gidişi
İznik’te bir dergâh kurar ve kısa sürede tarikatı meşhur olur. 874 yılında yaklaşık 100 yaşlarında vefat eder ve daha sonra camiye dönüştürülen dergahının avlusuna gömülür. Evliya Çelebi İznik’teki caminin yetmiş bin müride sahip olduğunu yazmıştır. Dönemin Osmanlı sultanı olan Fatih Sultan Mehmed’in eşi Mükerreme Hatun’un hastalığını tedavi etmek üzere İstanbul’a davet edilmiş ve onu tedavi etmiştir. Tesvir, Hadis, Fıkıh, Zahir ve Batıni ilimler hakkında bir alim olarak derviş olması için İstanbul’da kalmaya ikna etmeye çalıştığı rivayet edilir.