Hüseyn bin Abdullah EL-Âzerî, büyük zatlar arasında yer alan bir kelâm âlimidir. Hüseyn b. Abdullah El-Âzerî’nin bilinen künyesi ise “Ebû Abdullah” şeklindedir. Tam ismi ise şu şekilde geçer: Abdullah bin Hâtem el-Âzerî. Ayrıca kendisine “Âzerî” denmesinin nedeni ise Azerbeycanlı olmasıdır.
Ebû Abdullah Âzerî hazretleri, güler yüzlü bir kişiydi. Aynı zamanda çok tatlı dilli olması ve güzel ahlâka sahip olması ile tanınan bir zâttı. İnsanlara çok güzel latifeler yapardı. Onun ölümü ile ilgili bilinen bilgiye göre ise 423 yılı itibariyle Kayrevan üzerinde bir garîb olarak ölmüş olduğunu söyleyebiliriz.
Ebû Abdullah Âzerî’nin Talebeliği
Ebû Abdullah Âzerî’nin talebeliği, farklı isimlerden ilim tahsil etmesi ile sürmüştür. Bu noktada pek çok önemli zâtın talebesi olma şansını yakalamıştır. İlk olarak Kâdı Ebû Bekr b. Et-Tayyb el-Bâkıllânî’nin öğrencisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda pek çok eser içerisinde onun adı, Kâdı el-Bâkıllânî’nin seçilmiş bir öğrencisi olarak geçer. Ayrıca yine pek çok sayıda eser içerisinde Şafiî Mezhebi’ne mensup büyüklerden olduğu konusunda bilgiler yer alır.
Ebû Abdullah Âzerî’nin talebeliği dışında bir de yetiştirdiği talebelerden bahsedebiliriz. Çok önemli isimleri, İslâm dünyasına kazandırmıştır. Onun Kayrevan üzerinde yetiştirmiş olduğu talebeleri arasında şu isimleri örnek gösterebiliriz: Muhammed b. Ebû Bekr Atîk b. Ebî Nasr Hibetullah b. Ali b. Mâlik, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed el-Kureşî…
Ebû Abdullah Âzerî’nin Talebesi Şöyle Anlatıyor…
Ebû Abdullah Âzerî’nin talebeleri arasında yer alan bir isim de Fakîh Ebû Abdullah Muhammed b. Mûsâ Ammâr el-Meyûrkî’dir. Bu talebesi de onun hakkında bilgi aktaranlardandır. Ebû Abdullah Âzerî’nin talebesi şöyle anlatıyor… Onun rivayetine göre Âzerî’nin de hocası olan Bâkıllânî çok fazla sayıda talebe yetiştirmiştir. Bu yetiştirmiş olduğu öğrencileri de türlü memleketlere gitmiş ve ilim neşretmiştir. Bunlardan pek çoğu da Irak ile Horasan üzerine, bir kısmı Tunus, Cezayir ve Fas üzerine gitmiştir. İçlerinde yer alan Ebû Abdullah ise Tunus üzerinde Kayrevan denen belde üzerine yerleşmiştir. Bu bölge üzerinde İslâm bilgilerini hep yaymaya çalışmış; talebeler de yetiştirmiştir. Bu anlamda Kayrevan üzerindeki halk, onun bilgilerinden çok faydalanmıştır. Öleceği vakit ise kendi yerine talebelerinden önemli isimleri, vekîl şeklinde bırakmıştır. Yine Ebû Abdullah’ın talebesinin anlattığına göre Ebû Abdullah bir gün şöyle demiştir: “Vatanımdan, çoluk çocuğumdan bir garîb şeklinde 50 yıldır ayrı durumdayım. Bu zaman içerisinde ilim öğrenmek ile ilim öğretmek dışında bir kazancım da olmamıştır.”.
Talebesinin rivayetine göre hocası hakkında başka isimler ise ilim öğrettiği öğrencilerinden ücret için en ufak bir şey kabul etmediğini söylemiştir. Hatta talebeleri arasında varlıklı kimseler olmasına ve ona çok şey vermeyi istemiş olmalarına rağmen hiçbir şey almadığı ve kabul etmediğini aktarmışlardır. Bu ilmi yalnızca Allah rızâsını kazanmak için öğretmenin, kendisinin güvendiği tek dal olduğunu dile getirdiğini ifade etmişlerdir. Bu noktada eğer herhangi bir maddî kazanç alırsa, buna bir şey karıştırmalarından korkacağını söylediğini anlatanlar da olmuştur. Ayrıca onun dilinden şu sözleri aktarmışlardır: “Allah’ın bana vereceği şeyden başka hiçbir şeyde gözüm yoktur.”
Ebû Abdullah Âzerî Hakkında Anlatılanlar
Ebû Abdullah Âzerî hakkında anlatılanlar arasında onun helva yemeyi çok sevdiği bilgisi geçer. Dostları ise onun bu tarafını bildikleri için yemeğin ardından hemen helva getirirmiş. Bazen helva getirmeyi unuttukları zaman yemeğin ardından herkes giderken şöyle buyururmuş: “Oruçlular oruçlarını açtılar. Sâlih kişiler yemeğini yedi. Ve meleklerin yarısı da duâ etti size…”. Ona karşılık olarak şöyle dendiği zaman “Siz, melekler size duâ etti diye söylemeniz gerekirken, meleklerin yarısı size duâ etti, dediniz.”, o zaman da meleklerin diğer yarısının ise helva ile birlikte kaldığını söylermiş.
Ebû Abdullah Âzerî’nin Eserleri
Ebû Abdullah Âzerî’nin eserleri, muhtemelen bilinenden daha çoktur. Farklı bölgelerde önemli talebeler yetiştirmiş ve ilmi yaymak için uğraşmıştır. Ayrıca önemli hocalardan dersler almış, onlardan istifade etmiştir. Dolayısıyla ilim alanında sayısız eser yazabilecek bilgi, birikim ve donanıma erişmiştir. Ancak bugün en çok bilinen eserinin adı şu isim altında karşımıza çıkar: Kitâbın fî menâkıb-il Kâdı Ebî Bekr el-Bâkıllânî. Bu eserin adından da anlaşıldığı gibi hocası ve büyük âlim Bâkıllânî hakkında yazılmış bir eserdir.
Ebû Abdullah Âzerî’nin Bir Talebesinin Rivayeti
Ebû Abdullah Âzerî’nin bir talebesinin rivayeti üzerine bilinen bir olaydan bahsetmek istiyoruz. Talebesinin rivayetine göre Ebû Abdullah Âzerî, evinde bu öğrenci ve diğer öğrencilerine dersler verirmiş. Talebeler evdeyken el-Âzerî dışarı çıkarmış, alışveriş için pazara gidermiş. Oradan da birtakım yiyecek ve içecekler alırmış. Sonra bu aldıklarını taşıyarak evine geri dönermiş. Talebeleri ise ona, sizin talebeleriniz biz, diyerek güçlerinin kuvvetlerinin yerinde olduğunu ve yardım etmek istediklerini ifade edermiş. Hatta onun bir ihtiyacını görebilmek için hepsinin can attığını söylerlermiş. Ama hocalarının buna izin vermemesine çok üzüldüklerini dile getirirlermiş.
Ebû Abdullah Âzerî ise kesinlikle kabul etmezmiş. Her zaman kendi ihtiyaçlarını görmeye çalışırmış. Talebelerine de dönüp, Allah’ın onlara iyilik vermesini söylermiş. Kendisine hizmet etmek için istekli olduklarını bildiğini, ancak buna izin veremeyeceğini dile getirirmiş. Çünkü o, eğer ilim öğretmek için Allah’ın ona vereceği mükâfat ve ecrin bazılarını, dünyâ üzerinde bu şekilde almış olmaktan korkacağını düşünürmüş. O, bunun için alacağı ecrin, yalnızca ahirette verilmesini arzu etmekteymiş. Bunu da her seferinde dile getirir, bu nedenle talebelerinden yardım beklemeksizin kendi işini kendi görürmüş.