Hüseyn Taberî, 224 senesinin son kısımlarında ya da 225 senesinin başlarında (yani 830 senesinde) Taberistan’ın bir merkezi olan Âmül üzerinde dünyaya gelmiş bir zâttır. Ayrıca önce Âmülî, ardından Taberî ve sonraki süreçte de Bağdat üzerine yerleşmiş olduğu için kendisine “Bağdâdî” denmiştir. Hiç evlenmemiş olan Taberî’ye birtakım İslâm ülkelerindeki gelenek gereği doğan çocuklara adlarının yanında bir künye verilmesi nedeniyle bir künye daha verilmiştir. Bu künye ise “Ebû Ca’fer” şeklindedir. Sonrasında o, bu künye ile ünlenmiştir.
Hüseyn Taberî isimli bu zatın babası ise çiftçilik işiyle meşgulmüş. Babası, oğlunu rüyasında büyüyünce bir âlim olarak gördüğü için onun yetişebilmesi adına çok çaba göstermiştir. Bu anlamda onun için ciddi bir gelir getirebilecek olan bir araziyi Taberî’ye bırakmıştır.
Taberî’nin Öğrenim Hayatı
Taberî’nin öğrenim hayatı, ilk öğrenime başlaması ile başlar. İlk öğrenimi için memleketi olan Âmül üzerinde Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyip ve sonrasında hadis yazarak başlamıştır. Bu anlamda ilim tahsil etmek için beş sene kadar bir süreyi alacak olan ilk yolculuğunu, tam on iki yaşındayken yapmıştır. On iki yaşında bu amaçla Rey’e gitmiştir. Burada İbn Humeyd er-Râzî’den pek çok hadis almıştır. Aynı zamanda tefsir okumuştur. Ayrıca yine ilim adına el-ÂmülîDen hem hadis hem de İsrâiliyat bilgilerini öğrenmiştir.
Taberî öğrenim hayatı içerisinde aynı zamanda Ebû Mukâtil’den Hanefî fıkıh ilmini tahsil etmiştir. Yine ilim anlamında Dûlâbî’den, tarihini kaleme alırken çok istifade ettiği İbn İshak’a ait Kitâbü’l-Mübtede kitabının Seleme bin Mufaddal yolu ile gelmiş olan rivayet icâzetini almıştır. Daha sonraki süreçte Ahmed bin Hanbel gibi pek çok âlimden yararlanmak için Bağdat üzerine yol almıştır. Ama daha o, buraya varamadan Ahmed bin Hanbel’in vefat etmiş olduğu haberini almıştır. Bir sene kadar sürmüş olan ikameti sırasında Za’ferânî ve İstahrî gibi isimlerden Şâfiî fıkıh ilmini okumuştur.
Taberî’nin Basra ve Kûfe’deki İlmî Hayatı
Taberî’nin Basra ve Kûfe’deki ilmî hayatı ile ilgili öncelikle yukarıda saymış olduğumuz çalışmalarından sonra Basra üzerine yöneldiğini söyleyerek söze başlayabiliriz. Burada Bündâr ile İbnü’l-Müsennâ isimleri başta olacak şekilde birtakım muhaddis isimlerden Hz.Ali’nin Basra üzerine ziyaretinde rivayet etmiş olduğu pek çok hadis ile beraber Câhiliye devri haberlerinin rivayet icâzetini almıştır. Yine bu arada Hulefâ-yi Râşidîn dönemi haberlerinin de yine rivayet icâzetini elde etmiştir. Ayrıca Vâsıt üzerindeki muhaddis kimselerden pek çok sayıda hadisin de yine rivayet icâzetini almış olduğu bilinir. Bu icâzeti almış ve önemli bir kültür ve ilim merkezi konumundaki Kûfe üzerine geçmiştir.
Taberî’nin Basra ve Kûfe’deki ilmî hayatı üzerine söyleyeceklerimiz, Kûfe üzerine geçmesi ile devam eder. Kûfe üzerinde haber ve hadis açısından ünlü olan şu isimlerden hadisler yazmıştır: Ebû Küreyb Muhammed bin Alâ, İsmâil bin Mûsâ, Hennâd bin Serî. Ayrıca Süleyman bin Hallâd’dan ise kıraat öğrenmiştir. Bununla beraber bazı âlim kimselerden de Câhiliye dönemi şiiri ile beraber Arap dili-edebiyatı tahsil etmiştir. İki sene kadar devam eden bu yolculuklarından sonra Bağdat üzerine dönmüştür. İbrâhim ed-Devrakî’ye ait olan el-Müsned’ini kaleme almıştır. Kıraat dersi aldığı bir başka isim ise Tağlebî’dir. Yine bunlara ek olarak şu âlim isimlerden dinî ilimler üzerine ve yine Arap dili-edebiyatı üzerine dersler okumuştur: Ebû Hâtim es-Sicistânî, İbnü’l-Müneccim, Ebû Zür’a er-Râzî. Daha sonrasında Mısır üzerine gidebilmek adına Bağdat’dan ayrılmıştır. Bu esnada Suriye’ye ve bazı sahil şehirlerine de uğramıştır. Bu yolculukta Beyrut üzerinde bir süre kalmış ve Beyrûtî’nin yanında Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmiştir. Daha sonra ise 253 senesi itibariyle Fustat üzerine geçmiştir.
Taberî’nin Mısır’daki İlmî Hayatı
Taberî’nin Mısır’daki ilmî hayatı, Mısır üzerinde ikâmet ettiği süreci kapsar. Burada ikâmeti sırasında üç tane büyük isim olan Şâfiî âliminden fıkıh ilmini öğrenmiştir. Bu üç büyük isim ise el-Müzenî, Ebû Abdullah İbn Abdülhakem ve Rebî’ bin Süleyman el-Murâdî’dir. Arap dili-edebiyatı üzerine uzman olan Serrâc el-Mısrî adındaki zât ile de yakın bir dostluk kurmuştur. Bu kişiyle fıkıh, sarf ile nahiv, hadis, dil ve şiire dair bazı sohbetler etmiştir. Bir edebî düzeydeki sohbet meclisi içerisinde aruzdan bahsedilince çok da bilmediği bu aruz konusunu Halîl bin Ahmed’e ait olan Kitâbü’l-‘Aruz isimli eserden incelemiştir.
Ayrıca Taberî Mısır’daki ilmî hayatı içerisinde Sadefî’den hem Hamza ve Verş’in kıraatlerini hem de Mâliki fıkhını okumuştur. Fustat üzerinde türlü ilim dalları üzerinde yetişmiş olan bir zât olarak büyük bir üne erişmiştir. Taberî sonra Dımaşk üzerine gitmiştir. Yine buradaki birtakım âlim kimselerden de kıraat ve hadis dersleri görmüştür. Sonrasında yine Fustat üzerine gelmiştir. 256 senesi itibariyle de Bağdat üzerine geri dönmüştür.
Taberî’nin Kişiliği ve Yaşam Şekli
Taberî’nin kişiliği ve yaşam şekli ile ilgili ilk olarak çok güzel konuşabilen bir insan olduğunu söylemek gerekiyor. Sağlığı için de başucu kitabı yaptığı Ali bin Rabben et-Taberî’ye ait olan Firdevsü’l-hikme kitabındaki tavsiyelere uyan biriydi. Ayrıca son derece iffetli, temiz giyimli ve davranışları oldukça zarif olan bir zâttı. Samimi tavırlarıyla hem talebelerine hem de başka insanlara bir dost ve bir baba gibi yaklaşırdı. Bununla beraber hem zühd hem de takvâ sahibi bir kimseydi. Her yaptığı işi gerektirdiği ciddiyetle yapardı. Düzenli bir yaşamı vardı. Zamanını çok iyi şekilde değerlendirmeyi bilirdi.
Taberî’nin kişiliği ve yaşam şekli ile ilgili bilinene göre sabahları evinde kendi çalışmalarına başladığını ve ikindi vakitlerine dek de tasnif ile telif işleriyle meşgul olduğunu söyleyebiliriz. İkindi için camiye giderdi. Ayrıca akşam namazına dek de öğrencilerine ders verirdi. Bu noktada kitaplarını talebelerine ya kendi okurdu ya da yine talebelerine okuturdu. Akşam namazının ardından özellikle fıkhî bazı konuların işlendiği ders halkasını toplardı. Ayrıca yatsı sonrasında ise evine çekilirdi. Geceleri evinde telif çalışmalarını sürdürürdü.
Taberî’nin Görüşleri ve Eserlerindeki Yaklaşımı
Taberî’nin görüşleri ve eserlerindeki yaklaşımı, günümüze dek varan eserleri incelendiğinde anlaşılabiliyor. Onun bugüne ulaşmış eserleri gözden geçirildiği zaman hem Ehl-i sünnet hem de Selef yoluna oldukça bağlı olduğu görülebilmektedir. Ayrıca yine eserlerindeki yaklaşımına baktığımızda Kaderiyye, Cebriyye ve özellikle de Mu’tezile görüşlerine açıkça bir tavır aldığını görürüz. Bu konuda tâbiîn ve sahâbî yolundan gitmiştir. Ayrıca “Okuduğum Kur’an mahlûktur” diye söyleyenlere her şekilde münasebetin kesilmesi gerektiğini, onlara mürted muamelesi uygulanması gerektiğini dile getirmiştir. Bununla beraber kaderin değişmezlik özelliğine inanmayan kimselerin mümin kabul edilemeyeceğini, bu şekilde inanan Kaderiyye mensuplarının aslında İslâm ümmetinin birer Mecûsîler’i gibi olduğunu öne sürmüştür.
Taberî’nin görüşleri ve eserlerindeki yaklaşımı ile ilgili olarak Ahmed Muhammed el-Havfî ise onun Cebriyye’den olmayan bir zât olduğunun altını çizer. Hatta bu noktada Hamevî’nin iddiasına karşı çıkar ve bu karşı çıkışında Taberî’nin pek çok âyet tefsirinde ifade ettiği görüşlerini bir delil olarak sunar. Mu’tezile’nin tüm görüşlerine karşı çıkıp reddeden Taberî, Allh’ın kıyamet gününde müminlerce görüleceği ve Resûlullah’ın da yine ahirette kendi ümmetine şefaat edeceği şeklindeki Selefî görüşlerine katılır. Ayrıca yine Selefî görüşleri çerçevesinde büyük günahlara girmiş müminlerin öbür tarafta cehennem içerisinde ebedî olarak kalmayacaklarını, bu âlem içerisinde her şeyin sadece Allah’ın meşîetiyle gerçekleştiğini savunur.