İslam alimleri görevi, ilim irfan yaymak, insanları aydınlatmak, İslam’ın güzelliklerini anlatmak, halkı cahil ve batıl inançlardan uzaklaştırarak yozlaşmanın önüne geçmek ve aynı zamanda Kuran’ın daha iyi anlaşılabilmesi için çalışmalar yapmış, Hz. Muhammed (s.a.v)’in müritlerine ve çevresindekilere daha iyi bir Müslüman olabilmeleri için söylediği hadis-i şerifleri şüpheye mahal vermeyecek şekilde derlemek olmuştur.
Şüphesiz Kuran, Allah’ın kelimelerini içeren ve İslamiyet için Müslümanlara birincil kaynak olmuştur. Kutsal kitapta Müslümanlığın erdemleri, doğruluk, dürüstlük, ahlaklı olmak, sadaka vermek, kul haklarını gözetmek ve zina, kumar, içki gibi uzak durulması gereken haramlar hakkında çok şey anlatmıştır. Fakat bazen Kuran’ı daha iyi anlayabilmek için doğru yorumlamak çok önemli olmuştur. Bu anlamda alimlere büyük görevler düşmüş, çevresindeki insanlara feyzler yaymışlardır.
Bu bağlamda bakıldığında alimler, peygamber efendimizin (s.a.v) varisi görevlerinde bulunmuş, yol gösterici olmuş, aynı zamanda Hz. Muhammed’in mesajlarını toplumlara iletmiş ve insanları Müslümanlığa davet atmıştır. İslam dini için ilim araştırmaları yapmış ve bu uğurda ülkeler gezmiş İslam alimleri:
Imam-ı Gazali: 1058 yılında bugün İran sınırları içerisinde bulunan Tus şehrinde doğmuş, Şii mezhebine mensup en büyük İslam alimlerinden biri olarak kabul edilen velidir. İlk eğitimini ailesinden almaya başladı ve daha sonra zamanın en büyük ilim merkezlerinden birisi haline gelmiş olan Nişabur’a giderek burada dönemin büyük alimlerinden birisi olan İmamü-l Haremeyn’in öğrencisi oldu. Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün daveti üzerine Bağdat’a gitti ve 34 yaşında Medreselerde hocalık yapmaya başladı. Burada Ebu Mansur Muhammed, Ebu Abdullah Cömert gibi isimler yetiştirdi.
Hayatı boyunca İslam devletleri büyükleri tarafından büyük saygı gören bir alim oldu. Bir süre sonra Bağdat’tan ayrılarak çeşitli İslam şehirlerini gezdi ve ders vermeye devam etti. Ömrünün son günlerinde doğduğu kent olan Tus’a geri dönerek vefat etti. 53 senelik ömründe çok kıymetli eserler yazdı ve çok sayıda öğrenci yetiştirdi.
Hacı Bektaş-ı Veli: Çok büyük bir İslam alimi ve tasavvuf sahibi evliya bir kişilik olan Hacı Bektaş-ı Veli, aslen İranlıdır ve Horosan’da doğmuştur. İslam dünyasının en çok saygı gören hocalarından birisidir ve Ali ibn Ebu Talib’in yolundan gittiğine inanılmaktadır. Asıl ismi Seyyid Muhammed b. Seyyid İbrahim Ata olan Veli, Anadolu’daki ve Türk topraklarındaki göçebe Türkler üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Kendisine kalplerin sultanı ve dervişlerin dervişi gibi takma isimler verilmiş ve halk tarafından çok sevilmiştir. Veli’nin soyu aslen Musa Kazım’a dayanmaktadır. Musa Kazım, Şii mezhebinin yedinci imamı olarak tanınmıştır.
Hacı Bektaş-ı Veli küçük yaşlarda İslam ilimleri konusunda ders almaya başlamış ve daha sonra doğduğu yer olan Horosan’dan Sivas’a göç etmiş, burada İlyas Horosanî kendisine hocalık etmiş ve ondan intisap alarak Kayseri ve Kırşehir illerine gitmiş, bu şehirlerde kaldığı 36 yıl boyunca batınî ve tasavvuf ilimleriyle meşgul olmuş ve aynı zamanda çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Bugün Hacı Bektaş-ı Veli, Osmanlı aracılığı ile Balkanlarda hala büyük bir etkiye sahip olacağı bir akım yaratmıştır.
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî: Kısaca Mevlâna ismiyle tanılan büyük İslam alimi Rûmî, 1207 yılında doğmuş, 13. yüzyılın en büyük İslam hareketlerinin öncülerinden olmuştur. Bugün ünü Anadolu’dan dünyaya taşmış, şiirleri ve eserleri birçok dile çevrilmiş ve ABD’nin en çok okunan şairlerinden birisi olmuştur.
Büyük şair ve alim Mevlânâ’nın ismi, Celaleddin (Celāl ad-Dīn) Muhammed (babasının adı) Belhi (bugün Afgan ve İran sınırları arasında yer alan bölge ve doğduğu yer)’dir. Mevlâna eserlerini çoğunlukla Farsça yazmış, bunun yanında az sayıda da olsa, Arapça ve Türkçe eserler de yazmıştır. Mesnevi isimli eseri, bugün Fars dilinin en büyük eserlerinden birisi olarak kabul edilmektedir.
Soyu anne tarafından İran’ın en köklü hanedanlıklarından birisi olan Harzemşah’a dayanmaktadır. Babası Muhammed Bahâeddin ise, alimlerin sultanı lakabıyla şereflendirilmiş büyük bir alimdir. Sultan lakabından yola çıkılarak etnik kökeni hakkında kesin bilgi sahibi olunamayan Muhammed’in Türk olduğu iddia edilse de bazı kaynaklarda Tacik ve Pers kökenli olduğu iddiaları bulunmakta.
Mevlâna’nın Anadolu’ya göç ediş tarihi, bölgede kendisini gösteren Moğol İstilasıyla birlikte başlamıştır. Bu göç tarihi, hayatında ilmi yönden önemli bir dönüme sebep olmuş, çünkü bu göç sırasında Nişabur’daki Feriduttin Attar isimli bir alimin sohbetlerine katılmış ve bu alimin kendi yazmış olduğu Esrarname isimli kitabı kendisine hediye etmesinden sonra bu kitapla çok ilgilenmiştir. 18 yaşında babasıyla beraber hacca gitmiş ve döndükten sonra Hoca Şeraffeddin’in kızı ile evlenmiştir.
Selçuklu sultanının daveti üzerine babası Bahaeddin Veled ile birlikte Konya’ya gitmiş, saray tarafından büyük saygı görmüş ve babasının burada vefat etmesi üzerine sarayın bahçesine defnedilmiştir. Tasavvufun en ince ayrıntısına kadar bildiği her şeyi oğluna öğreten ve aynı zamanda kendisinin ilk hocası olan Veled öldükten sonra yerine geçmiştir ve daha sonra babasının halifesi Seyyid Burhaneddin’in hizmetine girmiştir ve hocası 1241 yılında vefat edene kadar sözlerinden çıkmamıştır. Hocasını kaybettikten sonra İslamiyet ilimlerinde en yüksek makamlara erebilmek adına fıkıh, tefsir, usul, tasavvuf eğitimleri almaya, Halep’e gitmiş, burada Adim bin Kemaleddin’e istinad etmiş, aynı zamanda uzun süreli bir arkadaşlık kuracağı Şems ile burada tanışmıştır. Burada yedi yıl eğitim aldıktan sonra nefsini terbiye etmiş ve üç kez çile çıkarmıştır.
Yunus Emre: 1238 ve 1245 yılları arasında doğduğu bilinse de kesin tarih bulunmamakta. Kendisine Derviş Yusuf denilmiş ve 90 yaşına kadar yaşamış, 1320 yılında vefat etmiş olan Yunus Emre aynı zamanda bir şairdir. Yazdığı şiirler ve dini kişiliği, Anadolu’da büyük etkiler yaratmış, kendi dilinde sade eserler kaleme almış ve Türk edebiyatı için hatırı sayılır bir kaynak yaratmıştır. Allah aşkıyla dolup taşan ve yazdığı eserlerde halk diliyle bunu anlatmış, eserleri günümüze kadar ulaşmış ve halk tarafından çok sevilmiştir.
Bugün Anadolu’nun gördüğü en büyük dervişlerden birisi olan Yunus Emre, yazdığı şiirlerde Allah sevgisini konu almış ve çok etkili eserler ortaya çıkarmıştır. Eserlerindeki asıl amaç bir şeyleri kaleme almaktan çok halka bir şeyler anlatma gayesi taşıdığından, sade bir dil kullanmış ve ağırlıklı olarak tasavvufa yönelmiştir.
Kaşgarlı Mahmud: İslam alimi ve yazardır. 1008 yılında batı Karahan’da köklü bir ailenin mensubu olarak dünyaya gelmiştir. Anadolu halkında derin izler bırakmış, yalnızca din adına değil modern bilim çalışmaları da gerçekleştirmiştir. Babası Şehzade Hüseyin Emir Tekin, bir kutlama sırasında verilen ziyafet yemeğinden zehirlenmiş, kendisi de buradan ayrılmak zorunda kalmış ve gittiği şehirlerde kendini farklı isimlerle tanıtmış, daha sonra Kaşga’a yerleşerek isminin sonundaki Kaşgari’yi almıştır. Asıl ismi Mahmud b Hussayn b Muhammed Kaşgari’dir.
Kaşgari’nin yapmış olduğu çalışmalar ve Divan Lügati Türk (Dīwān Lughāt al-Turk) Türkçe’nin kökeni için büyük bir kaynak olmuş, aynı zamanda eski Türk örf ve adetlerini de bu eserde yazmıştır. Aynı zamanda İslam dini üzerine de eğitimler almış, Mahmudiye Medresesi’nde ders vermiş, 1105’te vefat etmiştir. Türbesi yetiştirmiş olduğu talebeler tarafından yaptırılmış ve bu güne kadar üç kere tadilat görmüştür.
Hoca Ahmet Yesevi: 11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaşadığı düşünülen, Türkistanlı büyük İslam alimi ve evliya kişiliktir. Yusuf el-Hemedani’den ders almış ve kendisinin halifesi olmuştur. Babası Şeyh İbrahim de kendisi gibi önemli bir evliyadır. Hoca Ahmed Yesevi’nin baba tarafından soyunun Hz. Ali’ye dayandığı düşünülmektedir. Babası aynı zamanda Şeyh İbrahim’in halifesi Musa Şeyh’in damadıdır ve annesi Ayşe Hanım’dır.
Annesini ve babasını erken yaşta kaybettikten sonra Yesi şehrine göç etmiş ve burada Yesevi ismini almıştır. Ailesinden aldığı ilim eğitimine devam etmiş ve çevredekilerin dikkatini çekmiştir. Kendisine Arslan Baba hocalık etmiş daha sonra Buhara’ya geçmiş ve Şeyh Yusuf el-Hemadani’den eğitim almış, o vefat etitkten sonra Abdullah-ı Beraki’ye talebelik etmiş, onun vefatından sonra Hasan-ı Endaki’den intisap almış ve 63 yaşında kendisine bir dergâh yaptırmış ve burada çileye girmiştir. Rüyasında zafer müjdeleyen alime bir teşekkür mahiyetinde türbesi Timur tarafından yaptırılmıştır.
Hacı Bayram-ı Veli: Tasavvuf yolunu benimsemiş, büyük islam alimi ve şair, 1352 yılında doğmuştur. Hacca giderek hacı olmuş, Bayram ismini hocasından almış, Veli’yi de istinadından sonra almıştır ve asıl ismi Numan bin Ahmed bin Mahmud’tur. İlim eğitimlerine küçük yaşlardayken başlamış,
Küçük yaşta İslam eğitimleri almaya başlamış, Bursa ve Ankara’nın değerli alimlerine talebelik edere tefsir, fıkıh ve hadis dersleri almıştır. Ankara’da Kara Medrese’de hocalık etmiş ve talebeler yetiştirmiş, halk tarafından çok sevilmiştir. Namı Kayseri’de Somuncu Baba olarak bilinen Hamideddin-i Veli’ye ulaşınca, Veli onu Süca-i Karamanai vasıtasıyla Kayseri’ye davet etmiş, o da bu davete icabet etmiştir. Kayseri’ye Veli’nin yanına vardığında bir bayram günüdür ve Hamideddin-i Veli ona bugün iki bayram bir arada diyerek Bayram ismini vermiştir. Hocasıyla beraber hacca giderek hadı oldu ve hac dönüşünde hocası tarafından halife ilan edildi ve aynı yıl vefat etti. Hacı Bayram-ı Veli, hocasının cenaze namazına bizzat imamlık yapmıştır.
Hocasının ölümünden sonra Bayrammiye tarikatının başında geçti, burada dersler verdi ve kendisinden sonra Bayrammiye tarikatını yolunu izleyecek Akşemseddin gibi alimler yetiştirdi. Bir ara Osmanlı devletine karşı bir ayaklanma başlatacağına dair bir iftiraya maruz kalsa da kendisini huzuruna çağıran padişah onun iyi bir alim olduğuna kanaat getirdi ve bir süre Edirne’de kaldı. Edirne’de vaazlar verdi ve padişahın tüm ısrarlarına rağmen burada kalmak yerine öğrencilerinin başına dönmek üzere Ankara’ya gitti ve burada vefat etti.
İmam-ı Buhari: Tarihin en büyük hadis alimlerinden birisi olan İmamı-ı Buhari’nin gerçek adı, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail’dir. Zamanın en büyük ilim merkezlerinden birisi olan Buhara’da doğmuş ve buranın valisi olan Yemen el-Cûfi’nin daveti üzerine Müslüman olmuştur.
- 810 (H.194) yılında doğmuş, hadi ilimleri konusunda derin araştırmalar yapmış ve 300 binin üzerinde hadis ezberlemiş, doğduğu yer olan Buhari ismini almış ve imamlık görevlerini icra etmiştir. Küçük yaşta babasını kaybettikten sonra Mekke, Medine, Bağdat gibi ilim merkezlerine göç etmiş ve hadis konularında yüksek mertebelere erişmiştir. Zamanın değerli alimleri ile fikir alışverişleri yapmış ve onlara öğrencilik yapmıştır.
İmam-ı Rabbani: 1564 ve 1624 yılları arasında Hindistan’da yaşamıştır. Babası Babür imparatorluğunun önemi alimlerinden olan Baki Billah’tır ve ilmi konularda ilk olarak ondan eğitim almıştır. Bir tasavvuf alimi olarak babasından icazet almıştır. Dönemin büyük İslam karşıtlarından birisi olan Ekber Şah’a karşı mücadele etmiş ve İslam’ın bu bölgedeki gelişmesine yardımcı olmuştur. Ekber Şah’ öldükten sonra Cihangir Şah tarafından hapse atıldı ve daha bir yıl sonra kendisinin Müslüman olmasını sağladı.
Hindistan halkına Ehl-i Sünnet yoluna sokabilmek ve İslam’ın güzelliklerini anlatmak için çabalamış, tasavvufu İslam ile birleştirilmiş ve Sıla ismini almıştır. Talebelerini irfan yolunda yetiştirmiş, din cahilleriyle mücadele etmiş ve fıkıh bilgilerinden herkesin yararlanmasını sağlamıştır.
Şemseddin Ahmed Sivâsî: M. 1519 (H. 926) – M. 1597 (H.1006) yılları arasında yaşamış, Anadolu’nun gördüğü en büyük velilerden birisi olan Şemseddin, Sivasiyye olarak da bilinen Semsiyye tarikatının kurucusudur. Gerçek ismi Ebu Sena’dır.
Küçük yaşlarda ilim eğitimi almaya başlamış, Şeyh Hacı Hırıdr’ın sohbetlerinden feyz almıştır. Zile’de nahv ve fıkıh ilimlerinde eğitim tahsil etmiş, Tokat’ta Arakiyecizade Şemseddin’in öğrencisi olmuş ve akli ilimler tahsili görmüştür. Makamı yükselince İstanbul’da Sahn-i Seman medresesinde hocalık görevi yapmış ve talebe yetiştirmiştir.
Şems-i Tebriz: Asıl adı Muhammed olan Şems-i Tebriz, 582 yılında doğmuştur. Babasının adı Melik Dâvûd’dur. Hasan Sabbah’ın halifesi Kiya Büzürgümmidîn’in soyundan gelen Hâvend Celâleddin Nevselmân’un oğluna da hocalık etmiştir.
İlmi konularda küçük yaşlarda eğitim almaya başlamış, Tebrizli Ebubekir Sellaf’ın talebesi olmuş ve dönemin ünlü alimlerinden dersler almıştır. Necmüddin Kübra’nın halifesi Centli Baba Kemal’ters alarak kendisine intisap etmiş ve Hz. Mevlâna ile bu sırada tanışmıştır. Bir süre sonra Sultan Veled tarafından Konya’ya davet edilmiş, Mevlana’nın evlatlık kızı ile evlendirmek istemesi üzerine Alaaddin’in iftiralarına maruz kalmıştır ve bu yüzden ayrılmak zorunda kalmıştır.