Mevlânâ Alâüddîn Âbizî, büyük bir İslam alimi ve evliya olarak kabul görmüştür. Gerçek adı Myhammed Mümin Âbizî, Afganistan’da bulunan Âbiz köyünde doğmuştur ve bu nisbetle kendisine Âbizî denilmiştir. Net doğum tarihi bilinmemektedir ve H. 892 (M. 1478) yılında vefat etmiştir. İlk derslerini bugün Hirat olarak bilinen beldede, zahir ilimleri üzerine yapmış, daha sonra dönemin çok büyük alimlerinden olan Sa’düddîn’i Kaşgârî’ye talebelik etmiş ve evliye olma yolunda kendisinden feyz almıştır.
Necmeddîn Ömer ile Karşılaşması
Mevlânâ Alâüddin Âbizî, bir yandan zahir ilimlerine devam ederken bir yandan da hocası Kaşgâri’nin sohbetlerine devam etmiş, ancak ikisi arasında bir seçim yapmak durumunda kaldığında çelişki yaşamıştır. Kendisi için hangisinin hayırlı olacağını bilebilmek adına Emir Firuz Şah Medresesi’ne gitmiş ve burada kendisine sohbete devam etmesini söyleyen bir ses işitmiştir. Daha sonra buradan ayrılarak yolunun üzerinde bulunan köye girmiş ve burada Necmeddin Ömer isimli bir evliyadan akıl almak ister. Ömer de ona, biraz önce seslendiğini hala içinde tereddüt olup olmadığını sorar ve Âbizî hayretler içerisinde oradan ayrılır.
Kaşgârî’nin yanına varan Âbizî, büyük bir saygı ile ona yaklaşır ve Kaşgârî başını kaldırarak ona Necmeddîn Ömer’in sözlerini tekrarlar. Bu sözlerden sonra içinde bulunduğu tüm şüphelerden kurtulur ve Allah yolunda kendini bu zata adayarak büyük bir alim olma yolunda ilerler.
Er Mertebesine Yükselişi
İçindeki kuşkulardan sıyrılan Âbizî, hayatının sonuna kadar Kaşgarî’nin sohbetlerine katıldı ve kendisine hizmet etti. Ondan aldığı ders ve feyz ile yüksek ilmi mertebelere ulaştı. Bir gün hastalandı ve herkes öleceğini düşünürken, hastalığın verdiği şiddetle kendisinden geçerek hocasını rüyasında görmüş ve ona öğrettiği dua sayesinde ertesi gün ayağa kalkabilmiştir.
Arap ve Fars topraklarında uzun yıllar boyunca gezmiş ve bu seyahatinin birinde Âbizî ile tanışmış olan Evliya Abdulkadir Yemenî, kendisiyle yakından ilgilenmiştir. Yemenî daha sonra seyahati bırakmış ve Harem-i Şerif’te kalmıştır. Uzun yıllar yaptığı seyahatlerde tanıştığı alimler burada kendisine uğrar ve sohbetlerine katılırlardır. Âbizî burada kendisini ziyaret etmiş ve kendisiyle bir sohbet gerçekleşmiştir.
Daha sonra Hirat’a dönen Âbizî’nin kendinden geçtiği bir haldeyken hocası Kaşgârî yanına gelmiş ve Abdülkebîr’le yaptığı sohbete nispeten “Bilgisizliğe yönelme budur” demiştir. Ancak Abdülkebîr ile olan bu sohbetinden hiç bahsetmediği halde bunu bilmesinden ötürü hayrete düşmüştür. Hocası Kaşgarî vefat ettikten sonra Abdürrahmân Câmî’nin öğrencisi oldu.
Tasavvuf yolunda bir alim oldu ve medreselerde hocalık yapmak yerine küçük çocuklara eğitim vermeye başladı. Bunu tevazu bir kişiliğe sahip olmasından ve insanların kendisini yüceltmemesi için yapardı. Kerametler sahibi ve yüksek mevki edinmiş bir zatı veli olmuş, hayatını İslam ahlakı ile yaşamış ve ölmüştür.