Kadiriyye (Kadirilik) tarikatına mensup olduğu düşünülen, alim kişilik Pir Mîkâil’in oğlu Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, H. 1193 (M.1779) yılında Irak’ın Süleymaniye şehrinde, Karadağ isimli bir köyde doğmuştur. Baba tarafından soyunun Hz. Osman’a dayandığı sanılmaktadır. Hâlid-i Bağdâdî, Bağdat’ta eğitim görmesinden ötürü Bağdâdî lakabı almış, kendisine duyulan saydı münasebetiyle isminin başına Mevlânâ gelmiştir.
İlmi eğitimlerine küçük yaşta Şeyh Abdürrahim ve Şeyh Abdülkerim’in hocalığında başlamış, çeşitli alimlerle devam ettirmiş, bilhassa mantık ve kelâm ilimlerine ilgi göstermiş ve bir süre ilim merkezlerini eğitim alabilmek için dolaştıktan sonra Bağdat’ta bulunmuş, burada bulunduğu sırada Baban İbrahim paşanın hocalık yapmasını istemişse de kendisini yeterli bulmadığı için bu teklifi reddetmiştir. İlk hocalarından olan Bercancî ailesinin mensubu Şeyh Abdülkerim vefat edince, H. 1213 (1798) yılında kendisinin yerine geçmiş ve Süleymaniye medresesinde 1220 (M.1805) yılına kadar bu vazifesine devam etmiştir.
Tasavvuf Yoluna Girişi
1805 yılında hac vazifesini yapmak üzere müderrislik görevine ara vermiş, Medine’de karşılaştığı bir velinin telkini üzerine tasavvuf yoluna ilgi duymaya başladı. İçten içe bu zatı kınayan Mevlânâ, adamın kendisine cevap vermesi üzerine hayretlere düşmüştür. Daha sonra bu zatın talebesi olmak istediyse de kendisini bekleyen mütşid-i kâmil olduğunu söyleyerek bunu geri çevirmiştir.
Hindistan’a Gidişi
Hac vazifesini tamamladıktan sonra medreseye geri dönmüş ve hocalık görevine devam etmiştir. 1809 senesinde Hintli bir derviş olan Rahîmullah Azîmâbâdî, kendisinin Hindistan’a gitmesi, Dihlevî’nin mürşidi ve yol göstericisi olması için el alması telkininde bulundu ve o da bu tavsiyeye uyarak yollara düştü. Bu yolculuk esnasında karşılaştığı Şii alimlerle giriştiği uzun mezhep tartışmaları yüzünden yolculuğu olması gerektiğinden daha uzun sürmüştür.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, uzun bir yolculuğun ardından Hintli dervişin bahsettiği Abdullah Dihlevî’yi bulmuş ve intisap etmiş ve altı ay kadar kendinden eğitim alarak sülük mertebesine yükseldi. Eğitiminden sonra Delhî onu halifesi olarak memleketine geri gönderdi. Bu vakitten sonra Nakşibendiyye tarikatının bir yol göstericisi oldu.
Nakşiybendiyye Tarikatı ile Arasının Açılması
Dönüş yolunca Şii alimlerle mezhep tartışmalarına girmeye devam etti ve yolculuğu 2 ay kadar sürdü. Bir süre Bağdat’ta ikamet etti ve Süleymaniye’ye geri döndü. Eski Kadirî tarikatı mensubu olarak Nakşibendiyye tarikatının yol göstericisi oldu. Ancak bu hareketi Bağdat’taki Kadirî tarikatı şeyhlerini kızdırdı ve dönemin valisini kendisinin üzerine salmak istediler. Bunun üzerine kısa süreliğine Bağdat’tan ayrılmak zorunda kaldıysa da 1813 senesinde tekrar geri geldi.
Bağdat’ta kendisine bir medrese yaptırdı ve Nakşibendî tarikatının yaymak istedi ve kendisine müritler edindi. Berzenci ailesinin mensuplarından Şeyh Mar’uf onu sapkın olmakla suçları kendisi aleyhine bir risâle yazarak Bağdat valisi olan Said Paşa’yı ona karşı kışkırtmak istese de, kendisini tanıyan vali, Halid paşa aleyhindeki asılsız iftiraya inanmadı.
Hâlid Bağdâdî tarikat medresesinde yetiştirdiği talebelerini halifesi olarak tayin etti ve Osmanlı topraklarında Nakşiyyebendi tarikatının büyümesini sağladı. Dönemin Şam müftüsü kendisinden intisap etmek için Şam’a davet etmesi üzerine buraya yerleşmiş ve Şeyh İsmâil Gazzî’nin kardeşiyle evlenmiştir. Abdülvehhâb ismindeki bir halifesinin başına buyruk hareketleri yüzünden kendisini halifelikten azletmesinden sonra eski halifesi tarafından itrialara maruz kalmış ancak İbn Âbidîn bir risale yazarak kendisini savunmuştur. Ömrünün son günlerine kadar Şam’da yaşamış olan Bağdadî, çıktığı bir yolculuk sırasında vebaya yakalanarak vefat etmiştir.