Ya’kûb Bin Şeybe, 180 ya da 182 yılı itibariyle Basra üzerinde dünyaya geldiği bilinen bir zâttır. Doğumu ile ilgili farklı tarihler öne sürülmüştür. Ama belirtilen bu yıllar, 796 ile 798 yılına tekabül eder. 200 senesinin ardından ise hadisler öğrenmeye başlamıştır. Ayrıca hadîs ilmi alanında şu muhaddis isimlerden dersler almıştır: Ebü’l-Velîd et-Tayâlisî, Yezîd bin Hârûn, Ezher bin Sa’d, Ali bin Medînî, Ahmed bin Hanbel, Affân bin Müslim, Ravh bin Ubâde, Ebû Âmir el-Akadî, Yahyâ bin Maîn…
Ya’kûb Bin Şeybe, bazı hadisler rivayet etti ama kendisinden hadis rivayet etmiş isimler de oldu. Ondan hadis rivayetinde bulunan isimler arasında ise başta torunu olan Muhammed bin Ahmed bin Ya’kûb ve Yûsuf bin Ya’kûb el-Ezrak yer alıyordu. Tahsilini bitirdikten sonra ise Bağdat üzerine yerleşti ve buradayken Sâmerrâ’da hadisler okuttu. Onun hadis alanında sika olduğu konusunda ise bir ittifaka varıldı. Ayrıca onun hakkında kaynaklarda geçen bilgiye göre 262 yılının 13 Rebîülevvel tarihinde Bağdat üzerinde oğluda ders verdiği sırada vefat ettiğini söyleyebiliriz.
Ya’kûb Bin Şeybe’nin İlmî Hayatı
Ya’kûb Bin Şeybe’nin ilmî hayatı, Mâlikî mezhebine bağlı olarak geçti. Bu mezhebe tabi olmuş fakih bir bilgin ve âlimdi. İbn Şeybe, bir mensubu bulunduğu Mâlikî mezhebi çizgisindeki fıkıh ilmini ise İmam Mâlik’in öğrencileri olan isimlerden öğrendi. Ayrıca bu mezhebe ilişkin bazı eserler kaleme aldığı rivayet edildiyse de kaynaklar içerisinde bu hususta herhangi bir eserinden bahsedilmemektedir. Bir dönem Halife Mütevekkil-Alellah, onu Bağdat üzerinde kadılkudât olarak atamak istedi. Fakat Ahmed bin Hanbel’in İbn Şeybe’yi bir bid’atçı olduğunu söylemesi üstüne bu kararından vazgeçmiştir. Bu noktada hocası olan Ahmed bin Muazzel’in telkin etmesi sonrasında İbn Şeybe’nin halku’l-Kur’ân hususunda tevakkuf etmesi yüzünden İbn Hanbel’in onu suçlamış olduğu belirtilmiştir. Bu olay karşısındaki tutumu yüzünden halkın da İbn Şeybe’ye karşı adeta yüz çevirmiş olduğu eseri olan “Müsnedü’l-kebîr”e yine halkın çok fazla ilgi ve alaka göstermemiş olduğu zannedilmektedir.
Ancak yazdığı bu eserin çok ilgi görmemesini, aslında çok hacimli bir eser olmasına da bağlayabiliriz. İbn Şeybe, çok varlıklı ve beraberinde çok cömert biri olduğu için eserinin temize çekilmesi ve istinsah edilmesi amacıyla kırk ayrı kâtip tutmuştur. Ayrıca bu kişileri de kendi evi içerisinde barındırmıştır. Dolayısıyla sırf bu iş için neredeyse on binlerce dinar edecek bir para harcamıştır. Neticede de muhtaç bir duruma gelmiştir. Tüm bunlar kaynaklar içerisinde belirtilen ve rivayet üzere anlatılmış bilgilerdir. Yine bu bilgiler çerçevesinde İbn Şeybe’nin 262 senesinin 13 Rebîülevvel tarihi itibariyle oğluna Bağdat üzerinde ders verdiği sırada vefat ettiğini söyleyebiliriz.
İbn Şeybe’nin Bilinen Tek Eseri
İbn Şeybe’nin bilinen tek eseri ise “el-Müsnedü’l-kebîrü’l-mu’allel” adı altında kaleme aldığı eseridir. Bu eserle ilgili İbnü’s-Salâh ise müsned türünde yapılmış çalışmalar arasında en mükemmelinin bu eser olduğunu dile getirmiştir. Eser içerisinde belirtilen her hadisin ayrı ayrı rivayetleri sunulmuş ve bir araya getirilmiştir. Ayrıca râvilerinin ihtilâfları da sunulmuş, dile getirilmiştir. Müellif bu noktada her sahâbî ismin müsnedine, o ismin biyografisini de ekledikten sonra başlamıştır. Ayrıca rivayette bulunduğu hadislerin varolan illetlerini de göstermiştir. Bununla beraber nâzil ve âlî olanları dile getirmiş; seneddeki ricâli tanıtmış ve bunların ta’dîli ile cerhine ilişkin bilgi de vermiştir.
İbn Şeybe’nin bilinen tek eseri ile ilgili olarak Zehebî, ortalama otuz cildi yazılmış olan bu eserin yarım olarak kaldığını ve aslında tamamının 100 tane cildi bulacağını dile getirmiştir. Ayrıca yine o, bundan daha güzel olabilecek bir müsnedin henüz yazılmamış olduğunu; bu eserin, temelde Ammâr bin Yâsir’in yazdığı müsnedini içeren bir tane cüzünü elde ettiğini belirtmiştir.
İbn Şeybe’nin Tek Eseri İle İlgili Kaynaklarda Geçen Bilgi
İbn Şeybe’nin tek eseri ile ilgili kaynaklarda geçen bilgi, bu eserin tamamlanmış olduğunu gösterir. Yukarıdaki bazı görüşlerin aksine kaynaklarda bu eserin tamamlanmış olduğuna ve yalnızca muallel olan bölümünün ikmal edilememiş olduğuna işaret edilmektedir. Ayrıca bu eser ile ilgili olarak İsmâil Paşa el-Müsned’in görüşüne göre bu eser, toplamda beş ciltten meydana gelir. Kaynaklardaki bilgiye göre bu eser, 200 ciltten oluşmaktadır ve Ebû Hüreyre müsnedi ise Mısır üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca Hz.Ali’nin müsnedinin ise toplamda beş cilt olarak kaydedilmiştir. Bu müsnedin “Müsnedü Emîri’l-mü’minîn Ömer bin el-Hattâb” isimli kısmının onuncu cüzü ise Sâmî Haddâd isimli zât tarafından tahkik edilmeden daha öncesinde Kemâl Yûsuf el-Hût tarafından bu şekilde tahkik edilerek yayımlanmıştır. Ancak kitabın başka bölümlerinin günümüze dek ulaşıp ulaşmadığı ise bilinmemektedir.