Zekât, Allah adına bir mülke sahip olan, belli bir mülke sahip olması gereken bir kimseye atıfta bulunur ve bu malların malları (nisabı) din dünyası tarafından bir servet ölçüsü olarak kabul edilir.
Zekâtın şartları; nisaba ulaşma dışında bu mallar itibari (yetiştirici / çoğaltıcı), mülkiyet tarihinden itibaren bir yıl geçmiş, bir yıldan fazla borç ve temel ihtiyaçlardır.
Nisap, serveti ölçmenin temelidir ve zekâtın yükümlülüğüdür. Bu ölçü 20 mil (80,18 gram), 5 deve, 30 sığır, 40 koyun ve keçidir.
Kuran, zekâtın kime sunulacağını belirtirken, Hadis yeter sayı belirler. Bu nedenle, bir kişi temel ihtiyaçların yanı sıra yeterli miktarda mülke sahipse, başka koşullar sağlanmışsa bu özellikler zekât olarak kullanılmalıdır.
Kime Farzdır?
Zekât ibadeti ile ilgili koşullar iki ayrı başlık altında tartışılmıştır: Zekât bir kişi için esastır ve Zekâtın geçerlilik koşulları verilmiştir.
Zekâtın birisine zorunlu olabilmesi için kişinin Müslüman olması, akıl sağlığı yerinde olması, ergenlik çağına gelmiş olması ve fiilen veya varsayılan olarak bir yıldan fazla bir “yeter sayı” yani borç ve temel ihtiyaçlara sahip olması gerekir. Sözde artırıcı, mülkün sahiplerine gelir, kar, fayda sağlaması veya kendiliğinden çoğalma ve büyüme kabiliyetine sahip olduğu anlamına gelir.
Zekâtın zorunlu olabilmesi için mal veya servet toplamı bir kameri yıla ulaştıktan sonra da nisabın geçirilmesi ve yıl sonunda nisabın korunması gerekir. Yıl içinde ne artışa ne de düşüşe dikkat edilir. Zekât, bu sürenin bitiminden önce de verilebilir.
Zekâtı etkili kılma şartlarına gelince, her şeyden önce “niyet” gereklidir. Zekât ibadet olduğu için kasıtsız yapılamaz. Ayrıca yoksullara bağış yapmak ve dağıtmak anlamına gelen “dağıtım” da gereklidir. Zekât, İbaha olarak bilinen yiyecekleri hazırlayıp fakirlere vermekle olmaz.
Kimlere Verilir?
Bunlar; fakirler, halsizler, zekâtın toplanmasından sorumlu memurlar, İslam’a ısınmakta zorlananlar, muellefe-i kulub olarak bilinen insanlar, hapisten, borçlulardan ve Allah yolunda mücadele edenler ve yollarda sıkışıp kalanlar için zekât verilir
Yoksullar ve temel ihtiyaçlar dışında mülkü olmayan insanlara atıfta bulunur. Ancak, temel ihtiyaçlarının yanı sıra, nitelikleri artmış (itibari) niteliklere sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın, herhangi bir mülkte yeter sayıya sahip olanlar, yoksul kapsamına alınmayacak ve bu nedenle zekât verilmeyecektir.
Mahsur kalan, mülkü her zaman yaşadığı yerde bulunmasına rağmen parasını kullanamayan ve parasını kullanamayan, yani parasızlık nedeniyle yolda mahsur kalan ve memleketine dönemeyen kişidir. Zekât, kişiye malının olduğu yere dönmesi ve dönene kadar ihtiyaçlarını karşılaması için yeterli parayı verebilir.
Zekâtın Önemi
Zekâtın özelliği, Allah toplumu yararına ibadet olmasıdır. Fakirler, zenginlerin servetine hak kazanır. Tanrı bize maddi zenginlik verdi, ama aynı zamanda onları başkalarıyla paylaşmaya da zorladı. Zekâtlarımızla ihtiyaç sahiplerine onların belirlediği yaşam ümidini sağlıyoruz.
Sosyal eşitsizliğin üstesinden gelerek birliği güçlendiriyoruz. Zekât malımızı ve ruhumuzu temizler. Hayırseverliğin aksine, Zekât vermek dini bir zorunluluktur. Zekatlardan kimin sorumlu olduğuna, kimin zekatlara vereceğine ve zekatların nasıl belirleneceğine Allah karar verir.
Zekât, insanlar arasındaki sevgi, kardeşlik ve samimiyet bağını güçlendirdi. Zenginden fakire bir yardım eli olarak ihtiyacı olanları memnun eder. Hırsızlık ve kıskançlık hissini ortadan kaldırır. Bireyler arasında birlik ve dayanışmaya yol açar. Servete düşmanlığı azaltarak, zengin ile fakir arasında bir köprü kurar ve topluma barış ve birlik sağlar.
Zekât vermemek, fakirlerin haklarına tecavüz etmek demektir. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü zekâta verilmeyen mallar, zehirli bir yılan gibi sahibinin boynuna sarılacaktır.